Kur'an'ın Nurundan
  Tavzihler
 

TAVZİHLERİ .PDF DOSYASI OLARAK İNDİRMEK İSTİYORSANIZ BURAYA TIKLAYIN.

Kaynak: www.mihr.com
Yazar: İmam İskender Ali Mihr

BİRİNCİ TAVZİH (AÇIKLAMA)
1. NETİCE (SONUÇ)

- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi cehenneme gider.

AYETLER:
A- YUNUS - 7 ve 8
B- MÜ’MİNUN - 103
C- VEL ASR – 1, 2, 3

AYETLER VE SONUÇLAR
A - AYET 1
-10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
Açık bir şekilde Allah, Allah’a ulaşmayı (mulâki olmayı) dilemeyenlerin Allah’ın âyetlerinden gâfil olduğunu ifade ediyor.

A - AYET 2
-10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden fazla olacağı için) gidecekleri yerin cehennem olduğu kesinlik kazanıyor.
B - AYET
-23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.
Kimin mizanı (kazandığı dereceler) hafif gelirse, yani kaybettiği dereceler fazla ise, onlar nefsleri hüsranda olanlardır. Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkesin kaybettiği dereceler, mutlaka kazandığı derecelerden fazla olacağı için onların gidecekleri yer Mü’minun Suresinin 103. âyet-i gereğince cehennemdir.

C – AYETLER
AYET – 1
-103/ASR-1: Vel asrı.
Asra yemin olsun.
AYET – 2
-103/ASR-2: İnnel insâne le fî husrin.
Muhakkak ki insan, gerçekten hüsrandadır.
AYET – 3
-103/ASR-3: İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr(sabrı).
Ama âmenû olanlar (ilk 7 basamağı aşanlar), nefs tezkiyesi yapanlar (ikinci 7 basamağı aşanlar), Allah’a ruhu ulaşıp Hakk’ı tavsiye edenler (üçüncü 7 basamağı aşanlar) ve sabrı tavsiye edenler (dördüncü 7 basamağı aşanlar) hariç.
Yüce Rabbimiz “Muhakkak ki insanlar hüsrandadır” buyuruyor. Sonra istisnalar sıralanmış.
1- Âmenu olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler),
2- Nefsi islah edici amel işleyenler,
3- (Hakka ulaşarak) Hakkı tavsiye edenler,
4- (Vechini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim ederek) sabrı tavsiye edenler.
Bu istisnalar hariç herkes, bütün insanlar muhakkak ki hüsrandadır.
Yani gidecekleri yer Mü’minun 103’e göre cehennemdir.
Cehennemden kurtulabilenler ise sadece âmenu olanlar, yani Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Çünkü hiç kimse Allah’a ulaşmayı dilemedikçe ruhunu, fizik vücudunu, nefsini ve iradesini Allah’a teslim edemez.
Öyleyse, Allah’a ulaşmayı dilemeyen hiç kimse cehennemden kurtulamaz.

 
2. NETİCE (SONUÇ)
- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi Allah’ın âyetlerinden gâfildir.
-10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
Görülüyorki Allah’ın indinde, Allah’a ulaşmayı dilemeyenler; Allah’ın âyetlerinden gâfil olanlardır. Yani, diplomalar ve ünvanlar Allah’a ulaşmayı dilemedikçe kimseyi gâfletten kurtaramıyor. Allah’a ulaşmayı dilemedikçe Allah’ın indinde, hiç kimsenin gâfillerden olmaktan kurtulamayacağı kesinleşmiş olmuyor mu?
Ey ilim sahipleri ve ilmin temsilcileri,
Bu ayetlerin ışığı altında size bir sualimiz var. Sahip olduğunuz ilim Allah’a ulaşmayı dilemedikçe, sizi cehennemden ve Allah’ın âyetlerinden gâfil olmaktan kurtarabilecek mi? Ya ilim öğrettiklerinizi?

Dualarımızla,
İskender Ali M İ H R

03 Eylül 2003
Ey İlim sahipleri ve İlmin bugünkü temsilcileri;
Aziz Kardeşlerim,
Dini uygulama standartlarınızın 14 asır sonra, bugün insanları cehennemden kurtarması mümkün değildir. Neden?
Allah-u Tealâ buyuruyor. “Hakk geldi batıl zail oldu.”
Hakk Kur’andır ve kurtuluşa müteallik hükümlerinin hepsi 14 asır önce uygulanmıştır. Bugün ne yazık ki uygulanmamaktadır. Bu hükümler 7 safha içerir.
 
 
1-     Allah’a ulaşmayı dilemek 
2-     Tabiiyet
3-     Ruhun Allah’a teslimi (1. TESLİM)
4-     Vechin (Fizik vücudun) Allah’a teslimi
(2. TESLİM)
5-     Nefsin Allah’a teslimi (3. TESLİM)
6-     İrşada ulaşmak
7-     İradenin Allah’a teslimi (4. TESLİM)   3. Basamak
14. Basamak
22. Basamak
25. Basamak
 
27. Basamak
28. Basamak (4. Kademe)
28. Basamak (5. Kademe) 
 
Bu safhaların bütün sahabe tarafından uygulandığı kesin bir Kur’an gerçeğidir.
Bunların ve daha derindeki Kur’an gerçeklerinin açıklanması, ıttılaınıza sunulması, yani HAKK’ın Kur’an Ayetleri ile ispatı ile vazifelendirildik.
“www.mihr.com” ÇAĞIMIZIN ALTIN KAPISIDIR. 3050’den fazla kaset hangi konuda Kur’an dan bir şeyler istiyorsanız sizlere onların hepsini verecektir.
Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin hüsran ve hidayet açısından durumları 2. tavzih olarak ilişikte takdim edilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’in, İslâm’ın, İslâm’dan evvelki adıyla Hanif Dininin, kainatın yegâne dininin, ezelî ve ebedî dininin temel emri, felâh emri (kurtuluş emri) “Allah’a ulaşmayı dilemek” tir.
Ahir zamanın temel emri, bütün kutsal kitapların ezelî emri ve ebedî emri budur. Bu emir ezelden ebede “HAKKI” temsil etmiştir ve edecektir.

 
Allah’a ulaşmayı dileyen herkes, hangi günahların sahibi olursa olsun mutlaka Allah’ın cennetine girer. Bu sebeple kâinatın yegane dininde “NİYET AMELDEN ÜSTÜNDÜR”.
Allah sizler için “zorluk dilemez kolaylık diler.”
Bu kadar kolay bir sebeple, sadece bir dilekle hepinizin, bütün insanlığın kurtuluşunu sizlere müjdelemekle vazifelendirildik.

 
ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK VAZİFENİZ, MUTLAK KURTULUŞ İSE HAKKINIZDIR.
Allah’a ulaşmayı dilemek Kur’an’ın altın kapısıdır, giriş kapısıdır ve kurtuluş kapısıdır ve başka bir kapı yoktur. Hepimiz Allah için değil miyiz?
Bu tavzihlerin hepsi Kur’an hakikatlerinin sadece giriş kapısıdır. Sadece “Allah’a ulaşmayı dilemek” kavramıyla alakalıdır.
Omuzlarınızdaki büyük vebal sizleri sorumluluk açısından duygulandırmıyor mu? Repertuarınıza yeni girecek Kur’an hakikatleri sizleri heyecanlandırmıyor mu? İnsanların kurtuluşu açısından Allah yolunda hizmet bir heyecan, bir büyük mutluluk değil mi?
O halde neden çoğunuz yanımızda değil de karşımızdasınız?
Dualarımızla,
İskender Ali  M İ H R
EK: 2. TAVZİH
İKİNCİ TAVZİH (AÇIKLAMA)
3.NETİCE (SONUÇ)
ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEYENLER HÜSRANDADIR.
AYETLER
A- YUNUS - 45
B- EN’AM - 31
C- VEL ASR - 1,2,3
D- YUNUS -  7,8 VE MUMİNÛN-103 
 
A -
AYET – 1
-10/YÛNUS-45: Ve yevme yahşuruhum ke en lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yeteârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimseler olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).
Allah’a mülâki olmayı yalanlayanlar muhakkak ki Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Onların hüsranda olduğu kesin olaeak ifade edilmektedir.
 
B -
AYET – 2
-6/EN'ÂM-31: Kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâh(likâillâhi) hattâ izâ câethumus sâatu bagteten kâlû yâ hasretenâ alâ mâ farratnâ fîhâ ve hum yahmilûne evzârehum alâ zuhûrihim, e lâ sâe mâ yezirûn(yezirûne).
Allah’a mülâki olmayı (ölmeden evvel, dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah’a ulaştırmayı) yalanlayan kimseler hüsrana düştüler. O saat aniden onlara gelince, sırtlarında yüklerini taşıyarak: “Orada (dünyada) aşırı gittiğimiz şeyler üzerine (günahlar sebebiyle) bize yazıklar olsun.” dediler. Yüklendikleri şey ne kötü, (öyle) değil mi?
 
Allah’a mülâki olmayı (ulaşmayı) yalanlayanlar hüsrana düştüler buyuruluyor. Bunlar Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir, hüsranda oldukları kesindir.
 
C – 
AYET 3, 4, 5
VEL ASR 1,2,3
-103/ASR-1: Vel asrı.
Asra yemin olsun.
-103/ASR-2: İnnel insâne le fî husrin.
Muhakkak ki insan, gerçekten hüsrandadır.
-103/ASR-3: İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr(sabrı).
Ama âmenû olanlar (ilk 7 basamağı aşanlar), nefs tezkiyesi yapanlar (ikinci 7 basamağı aşanlar), Allah’a ruhu ulaşıp Hakk’ı tavsiye edenler (üçüncü 7 basamağı aşanlar) ve sabrı tavsiye edenler (dördüncü 7 basamağı aşanlar) hariç.
(Bütün) İnsanlar hüsrandadır. Amenu olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç. Görülüyor ki bütün insanlar arasında sadece amenu olanlar hüsranda değil. Öyleyse Amenu olmayanlar (Allah’a ulaşmayı dilemeyenler) hüsrandadır. 
 
D –
AYET 6, 7, 8
-10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
-10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
 
Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin gideceği yer kazandıkları dereceler itibariyle cehennemdir. Yani kaybettikleri dereceler kazandıkları derecelerden fazladır.
-23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.
Yunus 7 ve 8’e göre, Allah’a ulaşmayı dilemeyenler; cehenneme girecek olanlar ve kaybettikleri dereceler kazandıkları derecelerden fazla olanlardır. Kaybettikleri dereceler fazla olanlar ise Muminun 103’e göre hüsrandadırlar.


9 Eylül 2003
 
Ey ilmin sahipleri ve temsilcileri,
Muhterem Kardeşlerim:
Allah’a mülâki olmayı dilemeyenin HİDAYETte olmadığına ait ayetler ilişikte sunulmuştur.
Sizler önümüzdeki günlerde bütün dünyaya bu ülkeden yayılacak olan HİDAYET’in bugünkü temsilcileri olacaksınız. 6 milyar civarında nüfusa sahip olan dünyamızda Kur'an ölçülerine göre 5.5 milyardan fazla insan HİDAYET'i bilmedikleri için cehenneme doğru yol alıyorlar. Ne olduğu bilinmeyen HİDAYET'i dünyaya anlatmak ve izah etmek ve de ispat etmek şerefinin sahibi sizler olacaksınız.
Sizlere HİDAYET nedir diye sorsak bize ülkemizdeki 23 Kur’an mealindeki tarifi söyleyeceksiniz. Ve diyeceksiniz ki “HİDAYET doğru yoldur”. Haklısınız böyle söylemekte, çünkü bütün mealler öyle yazıyor. Ama yazdıkları doğru değil. Hem yanlış, hem de HAKKI BATIL kılıyor.
HİDAYET “doğru yol” değildir. Her şeyden evvel HİDAYET yol değildir. Fakat bir yolun (sırat-ı müstakiym) üzerinde ruhun Allah’a doğru yolculuk yaparak (seyr-ı sulûk) Allah’a ulaşmasıdır. Ve bu sadece ruh’un HİDAYETİDİR.
Ku’andaki HİDAYET kelime kelime şöyle ifade ediliyor:
 
-2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve lân nasârâ hattâ tettebia milletehum, kul inne hudâllâhi huvel hudâ, ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (Allah’ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” . Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah’tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.
İnne: Muhakkak ki,
hudallahi: Allah’a ulaşmak,
hüve: işte o,
hudallah: HİDAYETtir.
-3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).
İnne: muhakkak ki,
el huda: HİDAYET,
hudallah: Allah’a ulaşmaktır
-42/ŞÛRÂ-52: Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî mel kitâbu ve lel îmânu ve lâkin cealnâhu nûren nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve işte böylece sana emrimizden bir ruh (Kur'ân-ı Kerim) vahyettik. Ve sen, kitap nedir ve îmân nedir bilmiyordun. Ve lâkin O'nu “nur” kıldık. Kullarımızdan dilediğimizi O'nunla hidayete erdiririz. Ve muhakkak ki sen, mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidayet ediyorsun (ulaştırıyorsun).
Bu ayette Allah Kur’an ı insanların HİDAYETe erdirmek için nur kıldığını ifade ediyor. Yani Kur’an insanları HİDAYETe erdirecek ayetlerle donatılmıştır.
Şeytan Kur’an’ın ayetlerini değiştiremez. Çünkü Allah Hicr Suresi’nin 9. ayetinde
‘Muhakkak ki; zikri (Kur'ân-ı) Biz indirdik. Ve muhakkak ki Biz onun muhafızıyız.’ buyuruyor.
Allah’ın koruduğu Kur’anın ayetlerini değiştirmeye gücü yetmeyen Şeytan insanları HİDAYETe erdirmemek istediğine göre ne yapabilirdi?
HİDAYET kavramını değiştirmesi gerekirdi.
HİDAYETe “Doğru yol” adını veren İblisin asırlarca süren bir gayretten sonra bunu bütün alimlere kabul ettirdiği kesindir. Çünkü 23 Kur’an-ı Kerim mealinin hepsinde, nerede “HİDAYET” kelimesi geçmişse “Doğru yol” olarak türkçeleştirilmiştir. Neticede 14 asırda HİDAYETin simgesi “doğru yol” olmuştur. Ve bütün alimlerce benimsenmiştir. Yani “HİDAYET” in gerçek anlamı şeytan tarafından yok edilmiştir.
Eğer “HİDAYET doğru yoldur” ifadesini doğru kabul eder de böyle öğretirseniz hem yanlış öğretmiş olursunuz, hem de çok daha önemli ve tehlikeli olarak, HAKKI BATIL kılmış olursunuz. Ve de omuzlarınıza sizden öğrendiklerini doğru zannettikleri için, HİDAYETe ermek imkânlarını yok ettiğiniz insanların vebalini yüklenirsiniz. Yani bu durumda,
1. HİDAYETi gizlemiş olursunuz.
-2/BAKARA-159: İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ minel beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn(lâinûne).
Muhakkak ki, beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaştırılmasını) Kitap'ta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder ve lânet ediciler de onlara lânet eder.
2. Allah’ın lânetine uğrarsınız.
3. HAKKI BATIL kılmış olursunuz.
Çünkü sadece Allah’ın kendisine ulaştırdığı kişi HİDAYETe erer.
-18/KEHF-17: Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah’ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.
.
-17/İSRÂ-97: Ve men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehum evliyâe min dûnihî, ve nahşuruhum yevmel kıyâmeti alâ vucûhihim umyen ve bukmen ve summâ(summen), me’vâhum cehennem(cehennemu), kullemâ habet zidnâhum saîrâ(saîren).
Ve Allah, kimi (Kendisine) ulaştırırsa, artık o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse), o taktirde onlar için O’ndan (Allah’tan) başka dostlar bulamazsın. Ve kıyâmet günü onları kör, dilsiz ve sağır olarak yüzüstü (sürünerek) haşrederiz. Onların me’vası (kalacakları yer) cehennemdir. Ve Biz, onlara (ateşin) her sönmeye yüz tutuşunda (alevli ateşi) arttırdık (arttırırız).
Görülüyor ki Allah’ın kişinin ruhunu kendisine ulaştırması HİDAYET’tir.
 
İnsan hayatta iken, yaşarken, ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyecek ve dilediği andan itibaren kişi dalaletten kurtulmuş olacak. Yani HİDAYET üzere olacak, HİDAYET’te olacak. Peki ne zaman HİDAYETe erecek? Allah’a ruhu ulaştığı zaman ruh Allah’ın zatında ifna olur, yok olur. İşte o zaman kişi HİDAYETe erer.
Bugünkü İslam anlayışında insanlar “ruh vücuttan ayrılırsa insan ölür” zannediyorlar. Çünkü meal yazanlar “İnsana hayat veren ruhtur” diyorlar. Bu vahim bir yanlışlıktır. HAKK’I BATIL kılmaktır. İnsan’a hayat veren ruh değildir. Hayat veren ve öldüren sadece Allah’tır.
Allah-u Teala, “Hayat veren ve öldüren sadece biziz, biz.” buyuruyor.
-15/HİCR-23: Ve innâ le nahnu nuhyî ve numîtu ve nahnul vârisûn(vârisûne).
Ve muhakkak ki; Biz, sadece Biz hayat veririz. Ve Biz öldürürüz. Ve varis olanlar da Biziz.
 
Hiç kimse insan’a, Allah’ın değil de ruhun hayat verdiğine dair Kur’anda hiçbir ayet gösteremez. Evvelâ bu vahim yanlışlıktan kurtulmalıyız.

Ruh, vücuttan ayrılınca kimse ölmez. Hayat, ruhun vücudumuzda olmasına bağlı değildir. Allah önce hayat verir, sonra ruhu üfürür.
 -32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
 
Ruhumuzu Allah’a ulaştırmayı dilememiz (HİDAYETte olmak) ve hayatta iken Allah’a ulaştırmamız (HİDAYETe ermek) üzerimize 12 defa farz kılınmıştır. 
1) -39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.
2) -30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
3) -73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.
4) -4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.
5) -31/LOKMÂN-15: Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.
6) -5/MÂİDE-7: Vezkurû ni’metellâhi aleykum ve mîsâkahullezî vâsekakum bihî, iz kultum semi’nâ ve ata’nâ, vettekûllâh(vettekûllâhe), innallâhe alîmun bizâtis sudûr(sudûri).
Allah’ın, sizin üzerinizdeki ni’metini ve: “İşittik ve itaat ettik” dediğiniz zaman, onunla sizi bağladığı misâkınızı hatırlayın. Allah’a karşı takvâ sahibi olun, Muhakkak ki O, göğüslerde (sinelerde) olanı en iyi bilir.
7) -13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
8) -51/ZÂRİYÂT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).
Öyleyse Allah’a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim.
9) -42/ŞÛRÂ-47: İstecîbû li rabbikum min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâh(minallâhi), mâ lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr(nekîrin).
Rabbinize icabet edin (Allah’a ulaşmayı dileyin), Allah tarafından geri döndürülmeyecek olan günün gelmesinden önce. İzin günü, sizin için bir sığınak yoktur. Ve sizin için bir inkâr yoktur (yaptıklarınızı inkâr edemezsiniz).
10) -10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.
11) -6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşudduhu, ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.
12) -89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!
  
-89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!
  
-89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
  
-89/FECR-30: Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.
  
HİDAYET hem kavram, hem yaşantı olarak çağımıza gelinceye kadar unutulmuş, asıl ifadesiyle “yok edilmiş” tir. Yani HAKK, BATIL’ a dönüştürülmüştür. Bu sebeple hepimiz insanlığın HİDAYET’e ermesini sağlamak mecburiyetindeyiz. BATIL’ı yok ederek, HAKK’ı İHYA ETMEK ilmin temsilcileri için de, sahipleri için de VAZİFE ve HAKK’tır.
Ve bu görev, bu çağda, HİDAYET ÇAĞI’nda yaşayanlara yüklenen en mukaddes görevdir.
Ve bu görev, bu ülkenin evlatlarının omuzlarına yüklenmiştir.
Nizâm-ı Âlem Osmanlı İmparatorluğu’nun kanını taşıyan bugünkü neslin omuzlarına...
Neden Osmanlı Âleme, Dünyaya nizâm veriyordu? (Nizâm-ı Âlem idi.) Yükselme devresi boyunca askerin, esnafın, ilmiye sınıfının ve halkın büyük kısmı HİDAYET üzere idi ve HİDAYETte idi. (1299’dan 1699’a kadar, 400 yıl)
Sahabe’den sonraki devirlerde, İslam’ın sahabe gibi yaşandığı tek devir; Osmanlı’nın yükselme devridir. Onlar, dinin bütün özelliklerini yaşadılar. Çok sayıda her sınıftan insan, ruhunu da, vechini de, nefsini de, iradesini de Allah’a teslim etmişlerdi.
Osmanlı’nın bugünkü nesli ise sizlersiniz. Ejdadınıza yaraşır bir HİDAYET yaşantısına girmek, HİDAYET GÜNEŞİ’nin şafağında inşallah sizlere nasip olacaktır.
ÖYLEYSE HİDAYET ÇAĞINDA, HİDAYETE ERMEK VE ERDİRMEK İÇİN ELELE, GÖNÜL GÖNÜLE...
Dualarımızla
İskender Ali  M İ H R
 
EK: Üçüncü Tavzih
ÜÇÜNCÜ TAVZİH (AÇIKLAMA)
4. NETİCE (SONUÇ)
- ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEYENLER HİDAYETTE DEĞİLDİR.
AYETLER
A- YUNUS – 45
B- ŞURA-13 VE BAKARA – 120
C- RAD – 27
A -
AYET - 1
YUNUS – 45
-10/YÛNUS-45: Ve yevme yahşuruhum ke en lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yeteârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimseler olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).

 
Allah’a mülâki olmayı yalanlayanlar hidayette olmadıklarına göre Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin hidayette olmadıkları kesindir.
B -
AYET – 2
ŞURA – 13
-42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Allah kendisine yöneleni (ulaşmayı dileyeni) kendisine ulaştırır, yani hidayete erdirir. Çünkü hidayet Allah’a ulaşmaktır. (Bakara – 120)
AYET – 3
BAKARA 120
-2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve lân nasârâ hattâ tettebia milletehum, kul inne hudâllâhi huvel hudâ, ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (Allah’ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” . Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah’tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.
Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte, o hidayettir. Allah’a ulaşmak (hayatta iken ruhunu Allah’a ulaştırmak) hidayet olduğuna göre, Allah’a ulaşmayı dilemedikçe kişi hiçbir zaman hidayette olamaz.
C -
AYET – 4
RAD – 27
-13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”

 
Allah kendisine yönelen kimseyi kendisine ulaştırır. Yani hidayete erdirir. Allah’a ulaşmayı dilemedikçe kimse hidayette olamaz.
İSKENDER ALİ MİHR

İlmin Bugünkü Sahipleri ve Temsilcileri,
Muhtrerem Kardeşlerim,
Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin şirkte oldukları, Allahın kulu ve dostu değil, tagut'un (insan ve cin şeytanların ve İblisin) dostu oldukları ve Takva Sahibi olmadıklarına dair ayetler ilişikte sunulmuştur.
Kur'an'ın inzalinden 14 asır sonra bugün, Kur'an gerçeklerinin insanları cennet ve dünya saadetine ulaştıracak temel hükümleri tamamen yokolmuştur.
Şirk deyince insanlar "ben putlara tapmıyorum ki, ben nasıl şirkte olurum?" diyorlar. Peygamber Efendimiz S.A.V. "Benim ümmetim açık şirke düşmez, fakat gizli şirkten korkarım" buyuruyor.
Allah-u Tealâ ise "Kim Allah'a ulaşmayı dilemezse o takva sahibi değildir ve şirktedir" buyuruyor.
Allah'a yönelmek, yani "munîb olmak" ile "amenu olmak" yani "Allah'a mulâki olmayı (hayatta iken ruhun Allah'a ulaşması) dilemek"aynı seviyeyi, 28 basamaklık İslâm Merdiveninin 3. basamağını ifade eder. Her iki kavramda da ilk takvanın sahibi olunur.
Rum 31 ve 32 de Allah'a yönelerek takva sahibi olanlar, yönelmeden evvel şirkte oldukları için, ilk (birinci) takvanın sahipleridir.
 
  -30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
-30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar. 
Yunus 63'de ise Takva sahiplerinin, "Amenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)" olduğu ifade buyruluyor. Dileyenler dilemeden evvel cehenneme gitmekten korktukları için gene ilk (birinci) takva sözkonusudur.
 
  -10/YÛNUS-62: E lâ inne evliyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?
-10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
-10/YÛNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhirah (âhirati), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah’ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir. 
Yunus 7 ve 8’de, Allah’a mülâki olmayı dilemeyenlerin gidecekleri yerin, kazandıkları dereceler itibariyle (kaybettikleri dereceler kazandıkları derecelerden fazla olduğu için) cehenneme gidecekleri ifade buyruluyor.
 
  -10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
 -10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

  
Muminun 103 te kimin kaybettiği dereceler kazandığı derecelerden fazla ise onların cehenneme gireceği ve hüsranda oldukları ifade ediliyor.
 
  -23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır. 

Vel-Asr 2,3 te ise amenu olanların hüsranda olmadığı, yani kazadığı derecelerin kaybettiği derecelerden fazla olduğu buyruluyor. Bu durumda amenu olanların Allah’a mulâki olmayı (ruhlarını ölmeden önce Allah’a ulaştırmayı) dileyenlerr olduğu kesinlik kazanıyor.
 
  -103/ASR-1: Vel asrı.
Asra yemin olsun.

-103/ASR-2: İnnel insâne le fî husrin.
Muhakkak ki insan, gerçekten hüsrandadır.

-103/ASR-3: İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr(sabrı).
Ama âmenû olanlar (ilk 7 basamağı aşanlar), nefs tezkiyesi yapanlar (ikinci 7 basamağı aşanlar), Allah’a ruhu ulaşıp Hakk’ı tavsiye edenler (üçüncü 7 basamağı aşanlar) ve sabrı tavsiye edenler (dördüncü 7 basamağı aşanlar) hariç.
 

Asra (zamana) yemin ederim.
Muhakkak ki; insanlar, hüsrandadırlar.
Ama âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler) (ilk 7 basamağı aşanlar) hariç ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar (ikinci 7 basamağı aşanlar) hariç ve (Allah'a ruhen ulaşıp) Hakk'ı tavsiye edenler (üçüncü 7 basamağı aşanlar) hariç ve sabrı tavsiye edenler (dördüncü 7 basamağı aşanlar) hariç.  
Sonuç: Munîb olmak ve amenu olmak aynı şeydir. Her ikisinin de manâsı Allah'a ulaşmayı dilemektir.
 
Bugün İslâm’ın 5 şartını yerine getiren herkes kendisinin şirkte olmadığından emindir. Allah’ın dostu olduğundan emindir. Takva sahibi olduğundan da emindir. İslâm’ın ölçüleri sadece İslâm’ın 5 şartına indirgendiği için İslâmın 5 şartını yerine getiren herkes cennete gireceğinden de emindir.
Ama hiçkimse İslâmın 5 şartıyla Allah’ın cennetine giremez, şirkten kurtulamaz, Allah’ın kulu olamaz, takva sahibi de olamaz.
Kısacası bugünkü İslâmi Tedrisat kimseyi kurtaramaz.
Tavzih ayetlerini inceledikçe, Kur’an ölçülerinde Allah’ın her ihtarının bir gerçek olduğunu gördünüz. Üstelik KUR’AN’DAKİ İSLÂM’IN daha giriş kapısındayız.
Öyleyse halâ düşünmeyecek misiniz?
Neden Allah bu İHTARI elzem görüyor?
Neden?
Omuzlarınıza yüklenen bunca insanın vebâlinden sizleri kurtarmak için değil mi?
Halâ anlamıyor musunuz ALLAH’IN HAKİKATİNİ?
Asırlar boyunca İblisin bizleri, (dini Kur’andan öğrenmek yerine, kitaplardan öğrenmeye mecbur ederek) kâinatın tek dini olan İslâmın 7 safhasından da, 4 tesliminden de, bütün Kurtuluş imkânlarından da nasıl mahrum bıraktığını halâ anlamıyor musunuz?
İHTAR, Şeytanın hükümranlığının sona erdiğinin İHTAR'ıdır.
Cennet ve Dünya saadetinin 14 asır sonra tekrar insanlığa hediye edildiğinin müjdesidir.
Unutulmuş Kur’an Hakikatlerinin hatırlatılması ile insanlığın felah’a ermesi ve BATIL’IN HAKK’A dönüşmesidir.
İblis İslâm’dan evvel HAKK’I BATIL kılmayı başardıktan sonra (Kainatın tek dininin, Tevratta ve İncil’deki cennet ve dünya saadetine ulaştıracak hükümlerinin bir kısmını yok ederek onlara unutturduktan sonra), Kur’an’ın bütün kurtuluş hükümleri aynen dururken, onları da unutturmayı başarmış durumdadır.
Bugün sizler dünya insanlarının gözünde dinden sorumlu kimselersiniz.
Dinlerini öğrenmek isteyenlere yıllarca öğrenip emek verdiğiniz ve amel ettiğiniz ilmi öğretiyorsunuz.
Ve bir gün birisi sizin kapınızı çalıyor.
Diyor ki,
Öğrendiklerinizin bir kısmı eksik,
Bir kısmı yanlış,
Kur’anın bir kısmını ise hiç bilmiyorsunuz.
Bu kişi kim olabilir?
Sizin yıllardır emek verip öğrendiğiniz ilmin yetersiz olduğunu söylüyor üstelik yanlış olduğunu söylüyor ve bilmediğiniz Kur’an hakikatlerinden bahsediyor.
Bu kişiyi hemen düşman saflarında mütalâa edip söylediklerini yalanlıyorsunuz.
Ya aslında bu kişi size bu dünyadaki en yakın dost ise?
Bu kişi sizin karşınızda değil, sizinle beraber. İşgal ettiğiniz makamların da karşısında değil. Ama öğrendiğiniz ve öğrettiğiniz ilmin karşısında. Bu ilim yetersizdir diyor, yanlıştır diyor, bu ilmin sahiplerini dünya ve cennet saadetine ulaştıramaz, cehenneme ulaştırır diyor.
İnsanların kurtuluşa ulaşması için görev yapıyorsunuz. Ama insanların kurtuluşuna vesile olamıyorsunuz. Görevinizi sürdürmenizi ve bu konuda başarıya ulaşmanızı en çok O istiyor. Bütün gayreti, cennete ulaştıracak eğitimi uygulayarak o ilmin ışığı altında insanların kurtuluşuna sebep olmanızı sağlamak içindir.
Kıyamet günü bütün insanlar imamlarıyla Allah’ın huzuruna davet edildiği zaman sizlerin ateşe çağıran imamlardan değil cennete ulaştıran imamlardan olmanızı istiyor.
Allah'ın talebi ve onun talebi aynı değil mi?
Bu talep sizlere ne kazandırır?
1. Size cennet ve dünya mutluluğunu kazandırır.
2. Sizin dini öğrettiklerinize cennet ve dünya mutluluğunu kazandırır.
3. Artık İblis sizleri bölük bölük fırkalara ayırıp şeytanın kulu kılamaz.
Sizin O’na şüpheyle baktığınız diğer bir konu O'nun menfaatleri. Acaba bu gayretin arkasında ne var?
İblis bu mücadelenin arkasında yatan büyük sebebi gayet iyi bildiği için sizleri bu konuda kuruntuya boğarak O’ndan uzak tutmayı, hatta karşısında yer almanızı başarıyor.
Hadi gelin sizlerle başbaşa bir durum değerlendirmesi yapalım.
· Kur’anı Allah’ın bize öğrettiğini,
· Allah’tan böyle bir uyarma ve öğretme görevinin verilmiş olduğunu yok farzedelim,
Acaba bu gayretin sonucunda dünya hayatına yönelik menfaatimiz ne olabilir? Eğer dünya menfaati için uğraşıyor olsaydık, sizin ve insanların hoşuna gidecek şekilde sizlere yaklaşırdık. En kolay yol bu değil mi? Ama biz sizin hoşunuza gitmeyen şeyler söylüyoruz. Sizi kendimize düşman etmeyi göze alıyoruz. Bir insan hem büyük kitleleri kendisine düşman edecek, hem de bundan maddi menfaat sağlamayı planlayacak... Size bu akıllıca geliyor mu?
Açıklamalarımızı incelemenizi istiyoruz. Araştırmanızı istiyoruz. "Atalarımızdan (14 asırdır kitaplar yazan âlimlerimizden) öğrendiğimiz ilim budur" demiyeceğinizi ümid ederek, elinizdeki kitapları bir süre için bir kenara bırakıp Kur’an-ı Kerim’den araştırma yapmanızı istiyoruz.
Sadece İHTAR'ın 10 maddesi bile sizin ilim dünyanızın dışında başka bir ilâhi dizayn'ın varlığına sizi ulaştırmadı mı? Şeytanın yoketmesi mümkün olmayan bir Kur'an dizaynı...
İHTAR'da ve TAVZİH'lerde ilim heyetlerinizin, İrşad heyetlerinizin ve İstişare heyetlerinizin tespit edeceği esasa müteallik bütün hatalar onları sizlerin sayesinde düzeltme imkânına bizleri kavuşturacağı için bize büyük mutluluk verecektir.
İKAZ VE TASHİHLERİNİZİ TAHALÜKLE BEKLİYORUZ.
 
  -2/BAKARA-170: Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ, e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).
Ve onlara: “Allah’ın indirdiği şeye tâbî olun!” denildiğinde; “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (yola) tâbî oluruz.” dediler. Ve eğer, onların ataları hiçbir şeyi akıl etmiyor ve hidayete ermemiş olsalar bile mi?
-2/BAKARA-78: Ve minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ yezunnûn(yezunnûne).
Ve onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar (Allah’ın) Kitabı’nı bilmezler, sadece emaniyeyi (kişilerin yazdığı kitapları) bilirler. Ve onlar sadece zanda bulunuyorlar.

  
Zan içinde olmadığınızdan emin olmak istemez misiniz? Emin olmak istiyorsanız araştırmayı mutlaka gerçekleştirmelisiniz. Allah hidayete ermeyen atalarınıza uymayınız buyuruyor. Onların da emaniyyeye tabi olmak suretiyle hidayete eremediklerini söylüyor.
Allah’tan hepinizin Kur'an hedeflerine ulaşmanızı ve başka insanların hidayetine de vesile olmanızı bütün gönlümüzle dileriz.
SON SÖZ
Biz bu ilmi nereden aldık?
Alimler bu ilmi bilmiyorlarsa,
Okuduğunuz ve öğrettiğiniz kitaplarda bu ilim yoksa,
Cemaatler bu ilmi unutmuşlarsa,
Üniversitelerde bu öğretilmiyorsa,
.... VE SADECE BU İLİM, İNSANLARI ŞEYTANA KUL OLMAKTAN KURTARABİLECEKSE,
BİZ BU İLMİ NEREDEN ALDIK?
 
  Dualarımızla,
İskender Ali  M İ H R  
 
EK: DÖRDÜNCÜ TAVZİH
 
DÖRDÜNCÜ TAVZİH (AÇIKLAMA)
5. NETİCE (SONUÇ)
 
ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEYENLER ŞİRKTEDİR.
AYETLER
A – RUM 31 VE 32
 
  -30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın. 
Allah’a yönel (Allah’a ulaşmayı dile) ve takva sahibi ol ve (böylece) müşriklerden olma.
Sadece Allah’a yönelenler (Allah’a ulaşmayı dileyenler) müşrik olmazlar. Onlar Allah’a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu tek fırkayı teşkil edenlerdir.
 
 
  -30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar. 
Görülüyor ki fırkalara ayrılanlar, Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Ve onlar müşriklerdir.
 
 
6. NETİCE (SONUÇ)
 
A - ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEYENLER ALLAH’IN KULU DEĞİL, TAGUT’UN (İNSAN VE CİN ŞEYTANLARIN) KULUDURLAR.
 
AYET
A – ZÜMER - 17
 
  -39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele! 

.Görülüyor ki Allah’a yönelenler (Allah’a ulaşmayı dileyenler) Tagut’a kul iken, Allah’ın kulu olanlardır.
 
B- ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEYENLER ALLAH’IN DOSTU DEĞİL TAGUT’UN DOSTUDURLAR.
AYET
B – BAKARA - 257
 
  -2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır. 
Amenu olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dışında kalanların kâfir oldukları ve Tagut’un dostları olduğu açık ve kesin olarak ayette ifade buyruluyor.
 
 
7. NETİCE (SONUÇ)
 
ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEYENLER TAKVA SAHİBİ DEĞİLDİR.
 
AYETLER
A - RUM 31 – 32
B - BAKARA – 223, YUNUS – 63
 
  -30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

-30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
-2/BAKARA-223: Nisâukum harsun lekum, fe’tû harsekum ennâ şi’tum, ve kaddimû li enfusikum, vettekûllâhe va’lemû ennekum mulâkûhu, ve beşşiril mu’minîn(mu’minîne).
Kadınlarınız sizin için tarladır. O halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle yaklaşın. Ve kendiniz için (derecelerinizi arttıracak ameller) takdim edin. Ve Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na mülâki olacağınızı (kavuşacağınızı) bilin. Ve mü’minleri müjdele.
Grülüyor ki sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler (Allah’a yönelenler) takva sahibidir. Dilemeyenler Takva sahibi değildir ve kim Allah’a ulaşmayı dilerse mutlaka Allah’a mülâki olur (Allah’a ruhunu ulaştırır.)
-10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
 
Görülüyor ki Allah’a ulaşmayı dilemeyenler takva sahibi olamazlar. 
 
 
  Dualarımızla,
İskender Ali  M İ H R  
 
  25 Eylül 2003 
İlmin Bugünkü Sahipleri ve Temsilcileri,
Kıymetli Kardeşlerim,
Allah'a ulaşmayı dilemeyenin Kur'an'a göre mümin kabul edilmediğine dair 5. TAVZİH ayetleri ve kısa açıklamaları ilişikte sunulmuştur.
Allah Araf Suresinin 179. ayetinde “Biz insanların ve cinlerin çoğu için cehennemi hazırladık.” buyuruyor.
 
 
  -7/A'RÂF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir. 
Öyleyse insanların çoğu cehenneme girecektir.
Sebe suresinin 20. ayetinde Kur'an şeytanın kıyamet günü insanlara olan vaadini gerçekleştirdiğini ve müminleri oluşturan 1 tek fırkanın dışındaki bütün fırkaların şeytana kul olduklarnı yazıyor. Yani 73 fırkanın 72 sinin gideceği yer cehennemdir.
 
  -34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
  
Şeytan diyor ki: “Eğer beni kıyamet gününe kadar yaşatırsan insanların pek azı hariç hepsini kendime bağlayacağım.”
 
  -17/İSRÂ-62: Kâle e raeyteke hâzellezî kerremte aley(aleyye), le in ahharteni ilâ yevmil kıyâmeti le ahtenikenne zurriyyetehû illâ kalîlâ(kalîlen).
(İblis) dedi ki: “Senin görüşüne göre, benim üzerime (benden daha) mükerrem (ikram edilmiş, şerefli) kıldığın kimse bu mu? Eğer beni kıyâmet gününe (kadar) tehir edersen (ertelersen), onun zürriyetinden (neslinden) pek azı hariç, mutlaka bana (kendime) tâbî kılacağım.”

  
Sebe suresinin 20. ayetine göre şeytanın bu hedefini gerçekleştireceği kesindir. Bu durumda yukardaki ayetler gösteriyor ki insanların çoğu (pek azı hariç hepsi) cehenneme gidecek.
Görülüyorki Kur'an'a göre cennete gidebilecek olan müminler, insanların pek az bir kısmıdır.
Halbuki bu günkü inanışa göre insanların çoğu:
Resullere ve Kur'an'ın dışındaki kutsal kitaplara inanmayıp, sadece Allah'a inanmaları sebebiyle mümin olduklarını düşünüp cennete gideceklerini zannederler,
Allah'a, Resullerine, kitaplarına inanıp görevlerini yerine getirmeselerde, kimseye kötülük yapmadıkları için mümin olduklarını ve cennete gideceklerini zannederler,
Allah'a, Resullerine, kitaplarina inanip, İslamı 5 farzdan ibaret zannedip sadece 5 farzı yerine getirmek suretiyle mümin olduklarını düşünerek cennete gideceklerini zannederler,
Bu dünya hayatında Allah'ın yasaklarını çiğneyip, yine Allah'a inandıkları için mümin olduklarını düşünen ve işledikleri günahlarından dolayı cehennemde bir süre cezalandırılıp sonra cennete gideceklerini zannederler. Ve gidecekleri yer cehennemdir.
İnanç şartlarının hepsini tamamlamış, Allah'a ulaşmayı dilemiş, furkan sahibi olmuş, günahları örtülmüş, olanlar ise gerçek müminler olup gidecekleri yer mutlaka cennettir... Ve ne yazık ki bunların sayısı pek azdır.
Görüldüğü gibi birçok farklı düşünce, ve yaşayış içindeki insanlar mümin olduklarını düşünmekteler. Ve bu insanlar çoğunluğu teşkil etmektedirler.
Geriye sadece ateist olanlar kalıyor. Onlar da bugün Türkiye nüfusunun % 10'undan çok daha az bir topluluğu oluşturmaktadır.
İnsanların çok büyük bir kısmı ise Allah'a inandıkları için kendilerini mümin zannediyorlar. Mümin olduklarına göre büyük çoğunluğun cennete gitmesi gerekmez miydi? Oysa ki gidecekleri yer cehennem.
Öylese Kur'an'daki mümin kavramı ile şeytanın insanlara kabul ettirdiği mümin kavramı birbirlerinden farklı.
Şeytan “Allah'a inanan mümindir. İnanmayan kafirdir.” tezini 14 asırda din arenasındaki herkese kabul ettirmiş durumdadır.
“Ben Allah'a inanıyorum. O halde müminim. Allahu Teala da zaten müminlerin cennete gideceğini müjdeliyor", diyor insanların çok büyük bir kısmı. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de, Allah “Kadın olsun erkek olsun müminleri cennetine alacağını ve hesapsız rızıklandıracağını” buyuruyor, diyorlar bu insanlar.
 
  -40/MU'MİN-40: Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu'minun fe ulâike yedhulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin).
Kim seyyiat (şerr, derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha fazla cezalandırılmaz. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar, (îmânı artan) mü’minlerdir. Onlar, cennete konulacak ve hesapsız rızıklandırılacaktır.
  

Şeytan insanlara bu yanlış inancı kabul ettirdiği için insanlar “Ben Allah'a inanıyorum, öyleyse müminim. Buna göre de nasıl olsa mutlaka cennete gideceğim.” diye düşünüyorlar.
Herkes mümin olduğundan emin. Ama gerçekte Allah'a ulaşmayı dilemediği için mümin değil ve zannettiği gibi cennete değil, cehennme gidecek. Gözümüzün önünde 60 milyondan fazla insan mümin olmadığı halde, Allah'a inanıyor diye kendisini mümin zannederek cennete gideceğini hayal ediyor ve gideceği yer cehennemse, bu hakikatları onlara bildirmedikçe, hepimiz üzerimize bir vebal yüklenmiş olmuyor muyuz?
Ekli BEŞİNCİ TAVZİH ayetlerde, Allah'a ulaşmayı dilemeyenler;
İster takva sahibi olmayanlar (Bakara 223), ister müşrikler (Rum 31), ister Sıratı Müstakim üzerinde olmayanlar (Enam 153), ister fırkalara ayrılanlar (Rum 32), ister kâfirler (Enam 157), ister amenu olmayanlar (Yunus 103) olarak düşünülsün. Mümin olmadıkları için gidecekleri yer Bakara 257 ye göre kesin olarak cehennemdir.
Sevgili kardeşlerim, görüyorsunuz ki ananevi İslam kültürü Peygamber Efendimiz (S.A.V) den sonra çok kan kaybetmiştir. İnsanları cennet saadetine ve dünya saadetine ulaştıracak bütün umdeler, Kur'an'da var olmasına ve bundan 14 asır evvel sahabe tarafından tam olarak tatbik edilmesine rağmen, bugün hepsi unutulmuştur. İslam'ın 7 safhasını oluşturan ve 4. teslimle noktalanan Kur'andaki İslam, bu hedefler yok edilerek katledilmiştir.
Ve şimdi İslam'a, yani kainatın ezeli ve ebedi dinine yeniden hayat vermek, yani dini ihya etmek din öğreticilerinin hepsine farzdır. Kolları ve bacakları kesilmiş, büyük kitleler tarafından yaşanmayan İslam'ı yeniden canlandıracak olan hayat unsuru ise, ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah'a teslimini 7 safhada sağlayacak olan 4 HİDAYET'tir.
ASRI HİDAYET' te İslam'ın ihya edilmesinde yer almak hem hakkınız, hem de vazifenizdir.
“ Haydi, eni ve boyu yerlerle gökler kadar olan cennetlere koşuşun.”
 
  Dualarımızla,
İskender Ali  M İ H R  
EK: BEŞİNCİ TAVZİH
 
BEŞİNCİ TAVZİH (AÇIKLAMA)
8. NETİCE (SONUÇ)
 
ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEYEN MUMİN DEĞİLDİR.
AYETLER
A - RUM 31 – 32, SEBE 20, EN'AM 153
B - BAKARA - 257
C - BAKARA – 223, YUNUS – 103
AYETLER
A -
 
  -30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

-30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar. 
Görülüyor ki Allah'a ulaşmayı dileyenler takva sahibi olup tek fırkayı oluşturanlardır. Dilemeyenler ise fırkalara ayrılan müşriklerdir. Tek fırkanın dışında kalan bütün fırkalardır
 
  -34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular. 
Allah sadece o tek fırkadakilerin müminler olduğunu söylüyor. Bunlar ise sadece Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir. Sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler mümin olduğuna göre, fırkalara ayrılmış olanlar mümin değillerdir.
 
  -6/EN'ÂM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûhu, ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebilihi, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.
  
Görülüyor ki sadece takva sahipleri ve sıratı müstakîm üzerinde bulunanlar fırkalara ayrılmamıştır. Sebe 20'ye göre sadece onlar müminlerdir.
 
AYET
B -
 
  -2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır. 
Allah amenu olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur. Tagutun dostları ise kafirler olduğuna göre amenu olanlar müminlerdir. Allah'a ulaşmayı dilemeyen Tagut'un dostları ise kâfirlerdir. Yani mü'min değildirler.
AYET
C -
 
  -2/BAKARA-223: Nisâukum harsun lekum, fe’tû harsekum ennâ şi’tum, ve kaddimû li enfusikum, vettekûllâhe va’lemû ennekum mulâkûhu, ve beşşiril mu’minîn(mu’minîne).
Kadınlarınız sizin için tarladır. O halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle yaklaşın. Ve kendiniz için (derecelerinizi arttıracak ameller) takdim edin. Ve Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na mülâki olacağınızı (kavuşacağınızı) bilin. Ve mü’minleri müjdele. 
Allah'a karşı takva sahibi olanlar Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir. Dileyenlerin mutlaka Allah'a mülâki olacağı ifade ediliyor. Dileyenlerin mümin olduğu da kesinlik kazanıyor. Sonuç, Allah'a ulaşmayı dilemeyenler kâfirlerdir.
AYET
D -
 
  -10/YÛNUS-103: Summe nuneccî rusulenâ vellezîne âmenû kezâlik(kezâlike), hakkan aleynâ nuncil mu’minîn(mu’minîne).
Sonra Biz, resûllerimizi ve âmenû olan kimseleri böyle kurtarırız. Mü’minleri kurtarmamız üzerimize haktır. 
Sonra Resullerimizi ve amenu olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) kurtaracağız. Müminleri kurtarmak üzerimize haktır.
Görülüyor ki Amenu olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler) müminlerdir. Amenu olmayanların mümin olmadıkları kesinleşiyor.
 
  Dualarımızla,
İskender Ali  M İ H R  
 

 
 
  03 Ekim 2003 
 
İlmin sahipleri ve temsilcileri,
Değerli Kardeşlerim,
6. TAVZİH ilişikte sunulmuştur. Ne sizler, ne de biz kendimiz için yaşamıyoruz. Bizlerin görevi insanları Allah'ın kültürü ile teçhiz edip, cennet ve dünya saadetine ulaşmalarına kılavuzluk, rehberlik etmektir, öyle değil mi?
Şu ana kadar elinize ulaşan tavzihler, sahip olduğunuz ilme, 14 asır evvel yaşanan, Kur'an'daki İslamın 7 safha 4 teslimden oluşan esaslarını ilâve etmedikçe, bu rehberlik görevini yapmanızın mümkün olmadığını göstermedi mi? Bu hususu reddetmek kendinizi aldatmak ve avutmak ve Allah'ın ilmine gözlerinizi kapatmak ve kulaklarınızı tıkamak anlamına gelmiyor mu? Böyle davranarak kendinizi cehle kurban etmiş olmuyor musunuz?
Ya ilim öğretmekle mükellef olduğunuz 70 milyon insan?
Bilmediğiniz, bugüne kadar liselerde ve üniversitelerde öğretilemeyen (Müfredat programlarında bulunmadığı için öğretilemeyen, sizlere öğretenlerin de bilmediği için öğretilemeyen) bir ilmin, insanları mutlaka cennete ve dünya saadetine ulaştıracak olan bir ilmin, Allah'ın öğrettiği bir ilmin, bundan 14 asır önce Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed S.A.V. ve bütün sahabenin yaşadığı, 7 safha 4 teslimden (Ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah'a tesliminden) oluşan ve Kur'an'ın bütünü olan bir ilmin, sizlere sunulması, şükranla karşılanması gereken bir Allah'ın nimeti değil midir?
Öyleyse neden Allah'ın davetine icabet etmiyorsunuz?
Nefslerinize ağır mı geliyor, ilmi, sizlerin sahibi olduğunuz rahle-i tedris'ten öğrenmeyen birinin sizlere Allah'ın KURAN HAKİKATLARI'ndan bahsetmesi?
Arapçada ve Kur'an tilavetinde ne kadar acemi olduğunu gördüğünüz birisinin, Kur'an hakikatlerini, özellikle insanları cennet ve dünya saadetine mutlaka ulaştıracak olan, 4 teslimle gerçekleşen HİDAYET'E müteallik Kur'an hakikatlerini, sizlere açıklamakla vazifeli olması neden sizlere ağır geliyor?
Allahu Teala'nın bu görevi ASR-I HİDAYET'te bu ülkeye, Osmanlının torunlarına, Hz. Hasan'ın soyundan bir Şerif'e vermesi bu ülke için bir hamd ve şükür vesilesi değilmidir? Bu görev Osmanlı'nın torunlarının yeniden Nizâm-ı Âlem olması için bir deparı müjdelemiyormu acaba? Bu ülke muasır medeniyet seviyesine değil, yakın gelecekte onun da ötesine ulaşacak olan, dünya üzerindeki tek geri kalmış ülkedir.
Ülkenin nasıl bir ahlâksızlık okyanusunda yüzdüğünü görmüyor musunuz? Sadece İstanbul'daki günlük hırsızlıkların sayısı 5 binden aşağı düşmüyor. Sadece Allah'a dönüş, şeytanın dünyadaki ve güzel yurdumuzdaki hükümranlığını yokedebilir.
Dikkat ediniz lütfen, bu ilim, taassuba bütünüyle kapalı, kapıları dünya ve cennet saadetine mutlaka açan, nükleer fiziğe bugünkü müspet ilimin limitlerinin çok ötesini kazandırabilecek bir ilimdir.
Bundan asırlarca evvel El Cabir müspet ilim olmayan matematik ilmine negatif sayıları ekleyerek, Cebir ilmi ile matematiği Kur'an perspektifindeki müspet ilim seviyesine yükseltti. Bugün nükleer fizik karşıt elektronların negatif ağırlık taşıdığından habersizdir. Negatif ağırlık taşıyan parçacıkları Nükleer Fiziğe kazandıracak, onu müspet ilim hüviyetine yükseltecek olan bu çağda gene Kur'an, yani Allah'ın ilmi olacaktır.
 
  Dualarımızla,
İskender Ali  M İ H R  
EK:ALTINCI TAVZİH
 
ALTINCI TAVZİH (AÇIKLAMA)
9. NETİCE (SONUÇ)
ALLAH'A ULAŞMAYI DİLEMEYENLER DALALETTEDİR
AYETLER - A
1 - YUNUS – 11
2 - ARAF – 186
 
AYETLER - B
1 - ARAF – 178
2 - ALİ İMRAN – 73
3 - MUMİNUN – 103
4 - YUNUS – 7, 8
 
AYETLER - C
1 - NİSA – 167

AYETLER - D
1 - ENAM – 39
2 - NİSA – 175
 
AYETLER - E
1 - RAD - 27
 
AYETLER - A
1.
 
  -10/YÛNUS-11: Ve lev yuaccilullâhu lin nâsiş şerresti’câlehum bil hayri le kudiye ileyhim eceluhum, fe nezerullezîne lâ yercûne likâenâ fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).
Ve eğer Allah onların hayrı acele istemeleri gibi insanlara şerr için acele etseydi, elbette onların ecelleri yerine getirilirdi (kaza edilirdi). Fakat (hayatta iken) Bize ulaşmayı dilemeyen kimseleri, isyanları içinde şaşkın bırakırız.
  
Allah'a ulaşmayı dilemeyenler isyanları içinde şaşkın bırakılıyor.
 
2.
 
  -7/A'RÂF-186: Men yudlilillâhu fe lâ hâdiye leh(lehu), ve yezeruhum fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).
Allah kimi dalâlette bırakırsa, artık onun için bir hidayetçi (hidayete erdiren) yoktur. Ve onları azgınlıkları (isyanları) içinde şaşkın (bir halde) terkeder (bırakır).
  

 
İsyanları içinde şaşkın bırakılanlar DALALET'te olanlardır. Bunlar YUNUS - 11'e göre Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Öyleyse Allah'a ulaşmayı dilemeyenler DALALET'te olanlardır.
 
AYETLER - B
1.
 
  -7/A'RÂF-178: Men yehdillâhu fehuvel muhtedî ve men yudlil fe ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).
Allah kimi hidayete erdirirse (kendisine ulaştırırsa), artık o hidayete ermiştir. Ve kim dalâlette bırakılırsa, işte onlar, onlar artık hüsrana uğrayanlardır (nefslerini hüsrana düşürenlerdir).
  
Dalalette olanlar hüsranda olanlardır. Hidayete erense Allah'a ulaşmayı dilemeseydi hidayete eremezdi. (Allah'a ulaşamazdı). Öyleyse dalalette olanlar Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerdir.
 
2.
 
  -3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).
  
Mukakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. Hidayet ruhun Allah'a ulaşması olduğuna göre ve hidayetin dalaletten kurtaracak olan ilk aşaması "Allah'a ulaşmayı dilemek" olduğuna göre, hidayete eremeyenler Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Ve bu sebeple dalalette kalanlardır.
 
3.
 
  -23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.
 
Hüsranda olanlar günahları sevaplarından fazla olanlardır.
 
4.
 
  -10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

-10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir). 
Cehenneme gidenler Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Cehenneme sadece günahları sevaplarından fazla olanlar gideceğine göre, günahları sevaplarından fazla olanlar hüsranda olanlardır. Hüsranda olanlar ise dalalette olanlardır. Öyleyse Allah'a ulaşmayı dilemeyenler DALALET'te olanlardır.

AYETLER - C
1.
 
  -4/NİSÂ-167: İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).
Muhakkak ki inkâr edenler ve Allah’ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar), (mürşidlerine ulaşmadıkları için) uzak bir dalâletle sapmışlardır. 
İnsanları Allah'ın yolundan men edenler (ruhlarını Allah'a ulaştırmaktan menedenler) muhakkak ki Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Onlar uzak bir dalalet içindedirler.
 
AYETLER - D
1.
 
  -6/EN'ÂM-39: Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ summun ve bukmun fîz zulumât(zulumâti), men yeşâillâhu yudlilhu, ve men yeşe’ yec’alhu alâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Âyetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde sağırdırlar, dilsizdirler. Allah (dilediğini) kimi dilerse onu dalâlette bırakır. Ve kimi dilerse onu, Sıratı Mustakîm (Allah'a ulaştıran yol) üzerinde kılar. 
Allah'a ulaşmayı dilemeyen; kör, sağır ve dilsizleri Allah dalalette bırakıyor, dileyenleri; gören, işiten ve idrak edenler olarak Sıratı Mustakîm'e ulaştırıyor. Sıratı Müstakîme ulaşanlar sadece Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir.
2.
 
  -4/NİSÂ-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).
  
Görülüyor ki Sıratı Müsatkîm'e ulaşanlar sadece amenu olanlar, yani Allah'a ulaşmayı ve Allah'a sarılmayı (Allah'ın zatında ifna olmayı) dileyenlerdir. Öyleyse Allah'a ulaşmayı dilemeyenler dalalettedir.
 
AYETLER - E
1.
 
  -13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
  
 
Allah kendisine yöneleni (ulaşmayı dileyeni) kendisine ulaştırır, diğerlerini (dilemeyenleri) dalalette bırakır.
 
 
  Dualarımızla,
İskender Ali  M İ H R  
 
 
 
 12 Ekim 2003 
 
İlmin sahipleri ve son devirdeki temsilcileri,
Aziz Kardeşlerim,
İlişikte 7. TAVZİH sunulmuştur.
Birinci ihtar ekteki bu TAVZİH ile tamamlanmaktadır.
Bu noktaya kadar Allah'a ulaşmayı dilemenin Kur'an'ın temeli olduğunu, dilemeyen kişinin ise:
 
  1. Cehenneme gideceğini,
2. Allah'ın ayetlerinden gafil olduğunu,
3. Hüsranda olduğunu,
4. Hidayette olmadığını,
5. Şirkte olduğunu,
6. Allah'ın kulu ve dostu değil şeytanın kulu ve dostu olduğunu,
7. Takva sahibi olmadığını,
8. Mümin olmadığını,
9. Dalalette olduğunu,
10. Küfürde olduğunu, 
şek ve şüpheye hiçbir açıdan yer bırakmayan bir kesinlikle sizlerin tetkiklerinize arz ettik ve ispat ettik.
Sahip olduğunuz ilmin şaşmaz, kesin, doğru bir ilim olduğundan emin olduğunuz için, ayrıca hakkımızda "şeytan tarafından öğretilmiş ve deli" imajı da mevcut olduğu için, sizlere ulaşan BİRİNCİ İHTARA çok sert tepkiler gösterdiniz. Bir kısmınız ise bilgisayarlarını kapatıp, TAVZİH'lerin kendilerine ulaşmasını engellediler. Bunun manâsı Allah'ın Kur'an hakikatlerine kulaklarını ve gözlerini kapatmak ve sırt çevirmekti. Bütün bunların ötesinde hakkımızdaki kamuoyuna maledilmiş bir "Sahte Peygamber" imajı da bu kardeşlerimize öyle davranmaları için zemin hazırlamış olmalıdır.
"Sahtekâr bir deli bize dinimizi öğretmeye kalkıyor. Söyledikleri de hiç duymadığımız saçma sapan şeyler. Biz dinimizi muhakkak ki ondan iyi biliriz. Bunca yıllık öğrenim ve öğretim hayatımızda din adına ne varsa, her birimiz kendi konusunda hepsini öğrendik. O kim oluyor da bize İHTAR çekiyor" diye düşünmelerine de hak veriyoruz. Çünkü kamuoyundaki bize ait imaj, hem Sahte Peygamberliği, hem de şeytan tarafından öğretilmiş bir deli hüviyetini ihtiva ediyordu.
Şü anda da bilgisayarlarda hakkımızda küfre varan öfke dolu ifadeler yer alıyor.
"Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz,
 Görünür rütbe-i aklı eserinde"
Neticede, basına yansıyan veya bilgisayarlarda yer alan bize karşı olanların ve öfkelenenlerin her ifadesi ALLAH'IN KUR'AN İLMİNDEN ne kadar uzak, ne kadar nasipsiz olduklarını ispat etmiyor mu sevgili kardeşlerim? Bu onların akıllarının rütbesinin ne kadar primitif seviyede olduğunu göstermiyor mu?
Çok güzel, hârika... Devam etsinler de... Ya BİRİNCİ İHTAR'ın 10 maddesinin de tam anlamıyla Kur'an'a uygun olduğunu tespit ettikleri gün Allah'a ulaşmayı dilemedikçe cehennemden kurtulamayacaklarını anladıkları gün ne yapacaklar? Utançları cehaletlerini örtebilecek mi? Yüzleri kızarmayacak mı yaptıkları günümüzün en büyük hatasından ve ayıbından?
Sevgili kardeşlerim, gördünüz ki insanları bu kadar öfkelendiren BİRİNCİ İHTAR,
 
  1. 10 maddesinde de Kur'an hakikatleri içermektedir.
2. Bundan 14 asır önce Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed SAV ve sahabenin ilk adımlarını teşkil etmektedir. Ve,
3. Allah'a ulaşmayı dilemedikçe hiç kimsenin İslamı yaşaması ve cehennemden kurtulması mümkün değildir.
    ....Ve bütün bunlardan çok daha önemlisi
4. Karşı çıkanların ilmi "Allah'a Ulaşmayı Dilemek" diye bir kavram ihtiva etmediği için onlar 10 maddenin her biriyle malûldürler.
  
Öyleyse sevgili kardeşlerim BİRİNCİ İHTAR, ilim öğretenleri de öğrenenleri de cehennemden, dalaletten, hüsrandan, küfürden, gafletten, şirkten ve tagut'a kul olmaktan kurtaracak olan ALLAH'IN YEGÂNE NİMETİ değil midir? Başka bir kurtuluş yolunun mevcut olmadığını artık idrak ettiğinize inanıyoruz.
 
 
  Dualarımızla,
İskender Ali  M İ H R  
EK:YEDİNCİ TAVZİH

 
YEDİNCİ TAVZİH (AÇIKLAMA)
10. NETİCE (SONUÇ)
ALLAH'A ULAŞMAYI DİLEMEYENLER KÜFÜRDEDİR.
AYETLER – A
1 – RUM – 8
2 – SECDE – 10
AYETLER – B
1 - SEBE - 20
2 – RUM - 31, 32
AYETLER – C
1 – BAKARA - 6, 7
AYETLER – D
1 – BAKARA – 257
2 – ZÜMER – 17
AYETLER
A -
1.
 
  -30/RÛM-8: E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen) ve inne kesîran minen nâsi bi likâi rabbihim le kâfirûn(kâfirûne).
Onlar, kendi nefsleri hakkında tefekkür etmiyorlar mı (düşünmüyorlar mı)? Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre ile yarattı. Ve muhakkak ki insanların çoğu, Rab’lerine mülâki olmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) inkar edenlerdir.

  
İnsanlardan çoğu Allah'a mülâki olmayı (Allah'a hayatta iken ruhunu ulaştırmayı) inkâr ederler (inkâr sebebiyle küfürdedirler).
2.
 
  -32/SECDE-10: Ve kâlû e izâ dalelnâ fîl ardı e innâ le fî halkın cedîd(cedîdin), bel hum bi likâi rabbihim kâfirûn(kâfirûne).
Ve dediler ki: "Biz yerde (toprağın içinde) (toprağa) karıştığımız zaman biz mutlaka yeni bir yaratılış içinde mi olacağız?" Hayır, onlar, Rab’lerine mülâki olmayı (ulaşmayı) inkâr edenlerdir.

  
Rab'lerine mülâki olmayı inkar edenler, Allah'a ulaşmayı inkarları sebebiyle küfürdedirler.
AYETLER
B -
1.
 
  -34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.

  
Müminleri oluşturan bir tek fırkanın müminler olduğu ifade ediliyor. Şeytana tabi olanların kâfir olduğu ortaya çıkıyor ki bunlar bir tek fırkanın dışındaki bütün fırkalardır.
2.
 
  -30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

 
-30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar. 
Tek fırkayı sadece, Allah'a yönelenlerin (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) oluşturduğu, ve o tek fırkanın müminler olduğu ifade edildiğine göre, geri kalan bütün fırkaları oluşturan Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin kâfirler olduğu kesindir.
AYETLER
C -
1.
 
  -2/BAKARA-6: İnnellezîne keferû sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn(yu’minûne).
Onlar muhakkak ki kâfirdirler. Onları ikaz etsen de etmesen de onlar için eşittir (birdir), mü’min olmazlar.
-2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun) ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) azap vardır.

  
Kimlerin basarları (görme hassaları) üzerinde gışavet (perde) varsa, işitme hassaları mühürlü ise, kalpleri(ndeki idarak hassası) mühürlü ise onlar kâfirdirler buyruluyor.
Bütün insanlar başlangıçta kör, sağır ve idraksiz olduğuna göre herkes hayata kâfir olarak başlar. Ve kim Allah'a ulaşmayı dilerse sadece rahim esmasının tecellisi ile körlük, sağırlık ve idaraksizlik yokolur.
AYETLER
D -
1.
 
  -2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

  
Allah amenü olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur.
Tagut (insan ve cin şeytanlar) ise kâfirlerin dostudur. Öyleyse amenu olmayanlar yani Allah'a ulaşmayı dilemeyenler kâfirlerdir.
2.
 
  -39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

  
Bütün insanlar Tagut'a kul iken, Allah'a ulaşmayı dileyerek Allah'a kul oluyorlar.
Bakara – 257'de “Tagut'un dostları kâfirlerdir” buyuruluyor. Allah'a ulaşmayı dilemeyen herkes Tagut'a kul olduğuna göre muhakkak ki Tagut'un dostlarıdır.
Öyleyse, Allah'a ulaşmayı dilemeyenler kâfirlerdir.
 
 
  Dualarımızla,
İskender Ali  M İ H R  
  
İlmin sahipleri ve son devirdeki temsilcileri,
Aziz Kardeşlerim,
Sizlere "Allah'a ulaşmayı dilemek" sadedinde bir İHTAR  ve 10 TAVZİH gönderdik. Bu yazı o İHTAR'ın sonucudur.
Birçok kişi İHTAR'a fena halde kızdı. Devam ederseniz sizi mahkemeye veririz tarzında ihtarlar aldık. Bir grup ise bizi mahkemeye verdi. Kızanlar bize olan öfkelerini dile getirdiler. Birkaç kişi de bu "malûmu ilâm" dır, biz senin söylediklerini zaten biliyorduk dediler. Ama büyük kitle sessiz...
Diğer taraftan bazıları Allah'ın emrettiği tarzda bize ulaştılar. Bugün artık öğretilmeyen ve uygulanmayan Kur'an hakikatlerini öğrenmekten mutluluk duyduklarını belirttiler. Bir kısmı ise daha ötesini de öğrenmek istediklerini belirttiler.
Bizi derin derin düşündüren başka bir grup daha bize ulaştı. Bugünkü Kur'an ve din anlayışının en belirgin, bilgiç temsilcileri. Diyorlar ki: "Sen Kur'an ayetlerini kendine göre yorumluyorsun ve türkçeleştiriyorsun. Senin meallerin diğer meallere uygun değil. Sen şeytanın emrinde insanları cehenneme sürükleyen bir sahtekârsın." Bu kadar mı? Hayır, ilave ediyorlar:
"Allah sana hidayet versin."
İyi mi?
Hidayet'in bu asırdaki sahibine bunu söyleyen kişi, neden bunu söylüyor? Çünkü kendisini hidayette sanıyor. Dalâlette olduğunun farkında bile değil. Neden dalâlettedir diyoruz? Çünkü Allah'a ulaşmayı dilemeyen Dalâlettedir. Çünkü, Allah'a ulaşmayı dilemek bugün İslam Aleminde ve bütün dinlerde ve bütün inanç fırkalarında unutulmuştur. Hiç kimse öğrenmediği bir ilmin sahibi olamaz. Çünkü öğrendiği ilim, faydasız ilim, kendisini ilim sahibi olarak görmesine ve hidayette sanmasına sebep oluyor.
-45/CÂSİYE-23: E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
İnsanlar ilim öğreniyorlar, din ilmini öğreniyorlar. Ama öğrendikleri ilim onları dalaletten kurtaramıyor. İlim öğretenler ise hidayetin ne olduğunu bilmiyorlar. Hidayetin "İnsan ruhunun hayatta iken Allah'a ulaşması olduğunu" bilmiyorlar.
-2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve lân nasârâ hattâ tettebia milletehum, kul inne hudâllâhi huvel hudâ, ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (Allah’ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” . Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah’tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.
-3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).
Hidayetin doğru yol olduğuna, dosdoğru yol olduğuna inanıyorlar. Üstelik sıratı müstakîm için de doğru yol, dosdoğru yol diyorlar. Ama nasıl dosdoğru yol? Her yol bir hedefe ulaştırır. Yol varsa başlangıcı vardır ve ulaştığı yer vardır, yani her yolun sonu vardır. Allah Sırat-ı Müstakîm için "Bana istikametlenmiş (bana ulaştıran) yol" demesine rağmen;
-15/HİCR-41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).
Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”
"Kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah onu kendisine ulaştırır" demesine rağmen;
-42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
doğru yolun başlangıcı ve sonu bu kadar açıkça Kur'an'da yer almış olmasına rağmen, sırat'ı müstakim ve hidayet hemen hemen bütün ayetlerde doğru yol veya dosdoğru yol olarak yer almıştır.
14 asırda İblis her kurtuluşa ulaştıracak kavramı yok etmeyi başarmıştır. Ve İslâm yolunu kaybetmiştir. Hristiyanlar ve Yahudilerse daha evvel yollarını kaybetmiştir. Bu teşhis ayrı ayrı dinler olduğu zannedilen 3'e ayrılmış tek dinin herbirinin mensuplarının %90'dan fazlasını ihata eder.
... Ve herbirinin içinde %10'dan daha azı kâinatın tek dinini ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah'a teslim ederek yaşamaktadırlar.
Ortada bu ülkedeki 22 tane Kur'an-ı Kerim meali var.
Bu meallerde "Hidayet" kavramının nasıl erozyona uğratıldığını göreceksiniz. Kur'an meallerinin 14 asır evvel yaşanan İslam'dan ne kadar ve daha önemlisi nasıl, saptırıldığının tespit edilmesi için ilişikte sunduğumuz 22 ayrı Kur'an mealinde, Kur'andaki "hidayet" ile ilgili ayetlerin "Ruhun hayatta iken Allah'a ulaşması" demek olan hidayetten nasıl koparıldığını ve kavramsızlığa, yokluğa, hiçliğe ulaştırıldığını dikkatlerinize sunuyoruz.
Şimdi tabloya beraberce bakalım
14 asır evvel, asrı saadette yaşanan şey HİDAYET idi.
Bu tablodaki Basamakları yerli yerine oturtmak için lütfen VEL ASR suresini açıklığa kavuşturan 4 kitabı inceleyiniz.
www.mihr.com
Onlar:
1. Allah'a ulaşmayı dilediler. (1. Hidayet - 3., 4., 5., 6. ve 7. Basamaklar)
-39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
2. 12 ihsanla Hz.Muhammed Mustafa S.A.V.'e tâbi oldular. (2. Hidayet -14. Basamak)
-48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).
3. Ruhlarını Allah'a ulaştırdılar ve hidayete erdiler. (3. Hidayet - 1. Teslim - 21. Basamak)
-39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri).
-3/ÂLİ İMRÂN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
Bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: "Ben ve bana tâbi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik. O kitab verilenlere ve ümmîlere: "Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz mi?" de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.
4. Vechlerini (Fizik vücutlarını) Allah'a teslim ettiler. (4. Hidayet - 2. Teslim - 25. Basamak)
-3/ÂLİ İMRÂN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
Bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: "Ben ve bana tâbi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik. O kitab verilenlere ve ümmîlere: "Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz mi?" de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.
5. Nefslerini Allah'a Teslim ettiler. (5. Hidayet - 3. Teslim - 27. Basamak)
-39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri).
-3/ÂLİ İMRÂN-190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).
Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ulûl elbab için elbette âyetler (deliller) vardır.

-3/ÂLİ İMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.
6. İrşada ulaştılar. (6. Hidayet - 28. Basamak 4. Kademe)
-49/HUCURÂT-7: Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).
Ve aranızda Allah’ın Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.
7. İradelerini Allah'a teslim ettiler. (7. Hidayet - 4. Teslim - 28. Basamak 5. Kademe)
-41/FUSSİLET-33: Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne).
Allah’a davet eden ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
-9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.
-3/ÂLİ İMRÂN-110: Kuntum hayra ummetin uhricet lin nâsi te’murûne bil ma’rûfi ve tenhevne anil munkeri ve tu’minûne billâh(billâhi), ve lev âmene ehlul kitâbi le kâne hayran lehum, minhumul mu’minûne ve ekseruhumul fâsikûn(fâsikûne).
Siz, insanlar için çıkarılmış (seçilmiş) olan, ümmetin hayırlı kişileri oldunuz. Mâruf ile emredersiniz ve münkerden nehy edersiniz (men edersiniz). Ve siz, Allah'a îmân ediyorsunuz. Eğer kitap ehli de îmân etselerdi elbette onlar için hayırlı olurdu. Onlardan bir kısmı mü'mindir ve onların çoğu da fâsıklardır.
Bu ayetler gösteriyor ve ispat ediyor ki 14 asır evvel Kur'andaki İSLAM yaşanmıştır. İslam Teslim demektir. Bu teslim ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah'a teslimidir.
Ya bugün ne kalmış İslam'dan geriye? Bugünlere nesi ulaşabilmiş İslam'ın? Posası. Teslimlerin hepsi yokolmuş. Bugün bütün İslam Alemi'nin yaşadığı İslam, sadece İslâm'ın 5 şartı. Diyorlar ki: "İslam Teslim demektir ve İslam'ın 5 şartı vardır. Biz Allah'ın izniyle İslâm'ın 5 şartını da yerine getiriyoruz. Öyleyse bizler Allah'a teslim olanlarız."
İslam'ın 5 şartıyla cennete mutlaka gireceklerini zanneden bir İslâm Alemi. 1 milyara yakın insan. Bu zannın sahiplerinden hiçbirisi cennete giremez, Allah'a ulaşmayı dilemedikçe... 1 milyara yakın İslâm Alemi'nde yaşayan insanın %90'dan fazlası cehenneme doğru gidiyor. Bunun vebali bütün din öğreticilerinin yani hepinizin omuzlarınızdadır.
Şimdi ibretle 14 asır evvel Sahabe'nin yaşadığı İslam'a bakın ve bugün sizlerin İslam Alemi'ne ne öğrettiğinize bakın.
Şu ilim öğrettiğiniz, onları kurtarmak için yola çıktığınız, şu İslam Alemi var ya, onları kurtaracak olanlar gene sizler olabilirsiniz.
Bunca Kur'an hakikatinin, İslâm'ın 7 safhasının Kur'anda mevcut olmasına, bütün sahabenin bu 7 safhanın hepsini yaşamasına rağmen, ruhlarını da, vechlerini de, nefslerini de, iradelerini de Allah'a teslim ederek İrşad Makamına tayin edilmelerine rağmen, bunların hepsinin farz olmasına rağmen, siz bunların hiçbirini bu masum insanlara öğretmiyorsanız, öğretmek mevkiinde her kademede sizler yer aldığınıza göre, onların akın akın cehenneme doğru yol almasından sizler sorumlu değil misiniz?
8-10 yıl evvel Diyanet İşleri Başkanlığı'nda 3'er aylık kurslarla Allah'ın bize öğrettiği bu ilmi öğretmemize engel olanlar da sizlerin arasında değil mi?
İzmir ve Erzurum İlahiyat Fakülteleri'nde bu hakikatleri öğretim üyelerine anlattığımız zaman İzmir'de bir itirazla karşılaşmadığımızı biliyor muydunuz?
Erzurum İlahiyat Fakültesi'nde tereddütleri olan birkaç öğretim üyesiyle bir gece sabaha kadar konuları kur'an ayetleriyle tezekkür ederek, her konuda ikna olduklarını biliyor muydunuz?
Bu iki fakültenin dışındaki hiçbir üniversitenin onlara konferans vermemize müsaade etmediklerini de biliyor muydunuz?
Biz bu ilmi sizlerin ilim öğrendiğiniz kürsülerden değil, Allah'ın kürsüsünden, Arş'tan aldık.
Talep olan her yerde konferanslar tertip ediyoruz. İstanbul ve Denizli konferansları tamamlandı. Kim bize sual sormak istiyorsa konferanslarda onlara yüzyüze cevap vereceğiz ki, bütün tereddütler izale edilsin.
Ayrıca bize müracaat ederseniz televizyonda da, bilgisayarda da suallerinize cevap verilecektir.
"Allah'a ulaşmayı dilemek" İslam'ın, kâinatın tek dininin kapısıdır. Kur'an'ın "olmazsa olmaz şartı"dır.
Allah'a ulaşmayı dilemeyen hiç kimse,
1. Cehennemden,
2. Allah'ın ayetlerinden gafil olmaktan,
3 Hüsrandan,
4. Dalâletten,
5. Şirkten,
6. Küfürden,
7. Şeytana kul olmaktan kurtulamaz,
ve,
8. Takva sahibi,
9. Hidayette,
10. Mümin olamaz.

 
Bu sonuç BİRİNCİ İHTAR'ın sonucudur.
Eğer BİRİNCİ İHTAR'ın 10 maddesinden herhangibiri hakkında tereddüdü olan bir kardeşimiz çıkarsa, en azından bu kardeşimize şükran borçlu olacağız. Bekliyoruz.
TAVZİH'leri hepinize gönderdik.
Vebal bizim omuzlarımızda değil artık.
Sizlere bu yazının ekinde Türkiye'de mevcut bütün Kur'an meallerinde (22 Kur'an meali) hidayet kavramının nasıl yok edildiğini sunuyoruz. İbret alasınız diye sunuyoruz. Sorumluluklarınızı, omuzlarınızdaki vebâli hatırlatmak için sunuyoruz.
Sözlerimizi bir sualle noktalamak istiyoruz.
Sizlere sunduğumuz BİRİNCİ İHTAR, ondaki 10 maddeyi öğrenerek, ALLAHA ULAŞMAYI DİLEYENLERİ, 10 maddenin her birindeki ikazların mutlu sonuçlarına mutlaka ulaştıracak olduğuna göre, BİRİNCİ İHTAR Allah'ın hepimiz için bir nimeti değil midir?
Hele "ALLAH'A ULAŞMAYI DİLEMEK" ve ona bağlı 10 madde tamamen unutulmuşsa, hele unutulduğu için 60 milyondan fazla insan cehenneme mahkum ise...
Dualarımızla,

 
İskenker Ali MİHR

 
 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol