Kur'an'ın Nurundan
  Allah'a Ulaşmayı Dilemek
 

 SOHBETİN ADI: ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK
 
 Kaynak : www.mihr.com
Yazar: İmam İskender Ali Mihr 
 
 Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz.
 Bir insan ruh, fizik vücut ve nefs olmak üzere üç ayrı muhteva taşır. Fizik vücut baş gözleriyle görebildiğimiz vücudumuzdur. Nefsimiz onunla aynı görünüşte, geceleri rüyaları yaşadığımız vücudumuzdur. Gerçek uykuya daldığımızda, nefsimizin elektron devir sayısıyla fizik vücudumuzun elektron devir sayısı birbirine eşit olur. Biri diğerinin yarısı iken eşit hale gelir. Ondan sonra daha devam edecektir ama eşit hale geldiği zaman nefsimizin fizik vücudumuzu terk etmek gibi bir imkânı doğar ve nefs, fizik vücudumuzu terk eder. Kendi gözleriyle görerek rüya adı verilen bir sistemi yaşar.
Aslında bize göre rüya olan şey, nefsimizin gerçek yaşantısıdır. Sadece fizik vücudumuz uykuya daldığı zaman veya bayıldığı zaman veya öldüğümüz zaman vücudumuzu terk edebileceği cihetle, onun yaşantısı bu safhalarda gerçekleşir. Bir insan ya uyuyordur ya baygındır ya da ölmüştür. O zaman nefs adı verilen mahlûk vücudu terk edebilir.
Vücudunuzu terk edebilen bir başka varlık daha var; ruhunuz. Biliyoruz ki; şu anda bizi dinleyenlerin büyük çoğunluğu, ruhunu Allah’a ulaştırmıştır. Çünkü Allah onu farz kılmış.
Ruhumuzu şu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaştırmak hepimizin üzerine farzdır. Allahû Tealâ ruha: “İrciî ilâ rabbiki.” diyor.
 
-89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!
 
 Allahû Tealâ: “Ey mutmain olan nefs.” diyor. Bu nefse hitap
 
-89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!
 
 Ruha hitap: Allahû Tealâ: “Rabbine geri dön.” diyor.
 
-89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
-89/FECR-30: Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.
 
Fizik vücuda hitap: “O zaman kullarımızın arasına gir ve cennetime gir.”
Öyleyse Allahû Tealâ ruhtan, vechten, nefsten onların isimlerini kullanmadan ayrı ayrı hedefler göstererek bahsediyor. Allahû Tealâ Mâide Suresinde diyor ki:
 
-5/MÂİDE-7: Vezkurû ni’metellâhi aleykum ve mîsâkahullezî vâsekakum bihî, iz kultum semi’nâ ve ata’nâ, vettekûllâh(vettekûllâhe), innallâhe alîmun bizâtis sudûr(sudûri).
Allah’ın, sizin üzerinizdeki ni’metini ve: “İşittik ve itaat ettik” dediğiniz zaman, onunla sizi bağladığı misâkınızı hatırlayın. Allah’a karşı takvâ sahibi olun, Muhakkak ki O, göğüslerde (sinelerde) olanı en iyi bilir.
 
 “Vezkurû ni’metellâhi aleykum: Allah’ın üzerindeki ni’metini zikret (hatırla).
 ve mîsâkahullezî vâsekakum: ve misakinizi ki, o misakle sizi bağlamıştı.
 iz kultum semi’nâ ve ata’nâ: işittik ve  itaat ettik dediğiniz zaman.
vettekûllâh: Allah’a karşı takva sahibi olun.
innallâhe: muhakkak ki Allah,
alîmun: bilir,
bizâtis sudûr: sudurlarda (göğüslerde, sinelerde) olanı.”
 Öyleyse Allahû Tealâ’ya verdiğimiz bir misak var. Yemin, misak ve ahd. 3 ayrı vücudumuzun Allah’a verdiği 3 tane yemin. Ruhumuzun misaki, fizik vücudumuzun ahdi ve nefsimizin yemini. Üçü de Allah’a teslim olmak istikametinde yemin vermişler ve bu; yemin, misak ve ahd adını almış.
Ruhun teslimi, ruhun vücudumuzdan ayrılarak 7 tane gök katını aşması ve biz bu dünya hayatını yaşarken Allah’ın Zat’ına ulaşmasıdır. Yoksa öldükten sonra eğer o kişinin vücudunda ruh varsa yani kişi Allah’a henüz ulaşmamışsa, onu ulaştırmak istikametinde nefs tezkiyesini gerçekleştirmemişse o zaman ruhu öldükten sonra vücudu terk edecek ve Azrail (A.S) ve O’nun yardımcıları, o ruhu Allah’a ulaştıracaklar.
Herkes bu vetireyi yaşamak durumundadır. Hiç kimse bunun dışında kalamaz. Bütün insanların ruhu mutlaka sonunda Allah’a dönecektir. Eğer kişi şu dünya hayatını yaşarken nefsini tezkiye etmek yoluyla ruhunu Allah’a ulaştırırsa ki bu, Allahû Tealâ’nın farz emridir. Allahû Tealâ diyor ki: “Allah dalâlette olanları bırakır. Ama kim Allah’a mülâki olmayı (ruhunu hayattayken Allah’a ulaştırmayı) dilerse, Allah onların ruhlarını Kendisine ulaştırır.”
 
-13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
 
Öyleyse “Allah’ın Zat’ına ulaşmak” diye, Kur’ân’ın bir temel emri var. Allah’ın Zat’ına, Allah’ın ruhunun geri dönmesi.
Allahû Tealâ: “nefeha fîhi min rûhihî: onun (insanın) içine ruhumdan üfürdüm.” diyor.
 
-32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
 
 Ruh, derhal insanın şeklini alır. O fizik vücutta hangi değişiklikler olursa ruh da aynı değişiklikleri birer birer yaşar. Öyle ki; fizik vücudunuza ve ruhunuza baktığınız zaman aralarında hiçbir fark göremezsiniz.
 Allahû Tealâ Zumer Suresinde diyor ki:
 
-39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.
 
“Ve enîbû ilâ rabbikum: Rabbinize münîb olun (ulaşmayı dileyin, yönelin).
 ve eslimû lehu: ve O’na teslim olun.
 min kalbi: -den evvel
 en ye’tiyekumul azâbu: üzerinize azap gelmeden önce,
 summe lâ tunsarûn: yoksa (sonra) yardım olunmazsınız.”
 Öyleyse Allah’a yönelmek demek; Allah’a ulaşmayı dilemek demektir. Kişinin ulaşması için Allah’a ulaşmayı dilemesi lâzımdır.
Dilemek yeterli mi? Evet. Kim Allah’a mülâki olmayı dilerse, o kişinin ruhunu Allah Kendisine ulaştırır; o kişi ulaştırmaz. O kişinin dilemesi, Allah’ın o kişinin ruhunu Kendisine ulaştırması için yeterli sebeptir. Allah mutlaka o kişinin ruhunu Kendisine ulaştırır.
 Allahû Tealâ Rûm Suresinde diyor ki:
 
-30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
 
 “Munîbîne ileyhi: O’na yönel (Allah’a ulaşmayı dile)
 vettekûhu: ve O’na karşı takva sahibi ol
 ve ekîmûs salâte: ve namaz kıl
 ve lâ tekûnû: ve olma
 min: -den, -dan eki
 el muşrikîn: müşriklerden olma.”
 Demek ki Allah’a şirk koşanlar kimlerdir? Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkes şirktedir. Dilemediği taktirde kişiler müşrikler olarak kalıyor. Diledikleri zaman şirkten kurtuluyorlar. Artık onlar müşrik değildirler.
 Allahû Tealâ Fecr Suresinde diyor ki:
 
-89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!
 
 Allahû Tealâ ruha hitap ediyor: “Rabbine rücû et (geri dön). Allah'tan razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak.”
 Karşılıklı iki rıza biraraya geliyor. Biz Allah'tan razı olmadıkça Allah da bizden razı olmaz. Biz kuluz. Yaratığız. Yaratıklar, Yaratan’a bir vefa borcu olarak Yaratan’dan razı olmak mecburiyetindedir. Biz Allah'tan razı olmadıkça Allah bizden razı olmaz. Yaratan, insanın sahibi olarak, onun Yaratıcısı olarak, yarattığının Yaratıcı’ya teslim olmasını istiyor. Böyle bir teslim neyin teslimidir? Ruhun teslimidir. Ruh, Allah tarafından üflenmiştir ve Allah’a geri dönecektir.
 Allah’ın ruhunun Allah’a geri dönmesi “İrciî ilâ rabbiki” emriyle üzerimize farz kılınmıştır. Öyleyse hepimiz ruhumuzu Allah’a ulaştırmak mecburiyetindeyiz. Ne zaman? Bu dünya hayatını yaşarken. Ölmeden evvel. Neden? Çünkü öldükten sonra Azrail (A.S) ve O’nun takımı gelip kişinin ruhunu, eğer ruh Allah’a ulaşmamışsa vücudundan alırlar, onlar ulaştırırlar. Yani Allah’ın üfürdüğü ruh, eninde sonunda mutlaka Allah’ın Zatı’na geri döner. Marifet, o ruhu ölmeden evvel, hayattayken Allah’a ulaştırmaktır.
 Allahû Tealâ Zâriyat Suresinde diyor ki:
 
-51/ZÂRİYÂT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).
Öyleyse Allah’a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim.
 
 “Fe firrû ilâllâh: öyleyse Allah’a firar et (Allah’a kaç, Allah’a sığın).”
 Firar etmek; kaçmak ve bir yere sığınmaktır.
 “innî: muhakkak ki ben
 lekum: sizin için
 minhu: ondan (Allahû Tealâ’dan)
 innî lekum minhu nezîrun mubîn: muhakkak ki Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”
 Allah ile olan ilişkilerinizde muhtevaya baktığımız zaman Allah’ın sizden istediği üç tane teslim;
 1- Ruhunuzu,
 2- Vechinizi,
 3- Nefsinizi Allah’a teslim etmek.
Peki, acaba bir dördüncü teslim daha var mı? Evet. Bu teslimler gerçekleşirse Allahû Tealâ hepinizden iradenizi de Allah’a teslim etmenizi ister. Her teslim, bir evvelkinden Allah’a daha yakın birini ifade eder.
Fizik vücudunu teslim eden kişi, dik yokuşu aşmıştır. 18 saatlik zikrini tamamlamıştır.
Ruhu teslim etmek herkes için mümkündür. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, ruhunu hayattayken Allah’a ulaştırmayı dilerse Allah’ın sözü var. Allahû Tealâ: “Ben sizin ruhunuzu Kendime ulaştıracağım.” diyor. Biz insanlar Allah’a ulaşmayı dileyeceğiz; Allah da ruhumuzu Kendisine ulaştıracak.
 Öyleyse Allah’ın ruhumuzu Kendisine ulaştırması, Allah’ın bir lütfu keremidir. Hem ruhumuzu kendisi Zat’ına ulaştırıyor hem de bizi biz ulaştırmışız gibi mükâfatlandırıyor.
Bir insan Allah’a ulaşmayı dilediği zaman, Allahû Tealâ onu 1. kat cennetin sahibi yapar. Bu, 1.olay.
Bu kişi mürşidine ulaşacak ve tâbî olacak, ruhu vücudundan ayrılacaktır. Tâbî olup da ruhu vücudundan ayrıldığı zaman kişi bundan sonra ölse, 2. kat cennetin sahibidir.
Peki ruh ayrıldıktan sonra ne olur? Ayrıldıktan sonra, ruh Allah’a ulaşır. Bir kişi ruhunu Allah’a ulaştırdıktan sonra ölse -ki Allah ulaştırmıştır- 3. kat cennetin sahibi olmuştur.
Böyle bir dizaynda kişinin dünya mutluluğu ne âlemdedir? Kim ruhunu Allah’a teslim ederse nefsinin kalbi %51 afetlerden kurtulur. O kişi dünya mutluluğunun yarısının sahibidir. Üstelik de ruhunu Allah’a ulaştırıncaya kadar geçen 7 aylık devre, o kişinin hayatının en güzel devresidir. Hiçbir zaman hiç kimse o 7 aylık devredeki mutluluğunu unutamaz. Huzuru, saadeti unutamaz. İşte Allah’ın Zat’ına ulaşmak, bu standartlar içinde kişiyi mutlaka huzura kavuşturur.
 Allahû Tealâ Lokmân Suresinde diyor ki:
 
-31/LOKMÂN-15: Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.
 
 Allahû Tealâ: “Bilgin olmayan bir şey hakkında şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme.” diyor. Öyle bir devreden bahsediliyor ki anne-baba şirkteler. Allahû Tealâ çocukları kurtarmak istiyor ve bunu onlara söylüyor. Diyor ki: “Şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse.” Yani “Allah’a ulaşmayı dilemene mâni olmak için.” diyor.
 Bir insan Allah’a ulaşmayı dilemedikçe şirktedir. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler gizli şirkten kurtulabilirler.
Allahû Tealâ: “Senden böyle bir talepte bulunurlarla ikisine de itaat etme. Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol ve Bana yönelenlerin yoluna tâbî ol.” diyor.
“vettebi’: ve ittiba et (tâbî ol)
sebîle: sebîle (yola, yoluna)
men: kişinin
enâbe: ulaşmayı dileyen, yönelen kişinin
ileyye: Bana”
Allahû Tealâ: “Bana ulaşmayı dileyen, Bana yönelenlerin yoluna tâbî ol.” diyor. Başında “sebîle” var. “vettebi’ sebîle: ve tâbî ol.”
“men: kişilerin,
enâbe: yönelen,
ileyye: Bana.
summe: sonra
ileyye: Bana
merciukum: rücu edeceksiniz (geri döneceksiniz)
            fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn: o zaman yaptığınız şeyleri (amellerinizi) size haber vereceğiz.”
 Allahû Tealâ Şûrâ Suresinde diyor ki:
 
-42/ŞÛRÂ-47: İstecîbû li rabbikum min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâh(minallâhi), mâ lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr(nekîrin).
Rabbinize icabet edin (Allah’a ulaşmayı dileyin), Allah tarafından geri döndürülmeyecek olan günün gelmesinden önce. İzin günü, sizin için bir sığınak yoktur. Ve sizin için bir inkâr yoktur (yaptıklarınızı inkâr edemezsiniz).
 
 Allahû Tealâ: “İstecîbû li rabbikum: Rabbinize icabet edin.” diyor. Yani “Rabbinizin talebini yerine getirin. Allah’a ulaşmayı dileyin.” diyor.
 “min kalbi: -den evvel
en ye’tiye yevmun: günün gelmesinden evvel
lâ meredde lehu minallâh: Allah tarafından geri döndürülemeyecek olan günün gelmesinden önce. Yani kıyâmet gününün gelmesinden önce veya sizin ölüm gününüzün gelmesinden önce Allah’a geri dönün ve Allah’a ruhunuzu ulaştırın.
lekum min melcein yevme izin: o izin günü (kıyâmet günü) sizin için bir melce; bir sığınak yoktur.
 ve mâ lekum min nekîr: sizin için inkâr da yoktur.”
Allahû Tealâ: “Yaptıklarınızı inkâr etmeniz mümkün değildir.” diyor. Neden değildir? Çünkü herkesin hayat filmi -onun bütün yaptıkları açık bir şekilde filme alındığı cihetle- gösterilecektir. Hem de iki hayat filmi birden.
1- O kişinin yaptıklarını gösteren hayat filmi.
2- O kişinin yaptıklarını hangi düşüncelerin tesiri altında yaptığını gösteren ikinci bir hayat filmi.
Düşünceler; hangi olayların oluşmasını acaba hangi standartta bir düşünce vücuda getirmiştir? Başka bir ifadeyle, kişi hangi sebepler tahtında bir olayı vücuda getirmiştir? Bunların ikisi de açık bir şekilde görünür. Kişinin hem düşünceleri, hangi olayı, hangi sebeple gerçekleştirdiği hem de başkalarıyla ya da kendi kendine yaşadığı bütün olaylar. Onun için iki grup kiramen katibîn meleği var. Birinci grup, sadece düşünceleri filme alıyor ve gösteriyor. İkinci grup, kişinin fizik vücudunun yaptıklarını filme alıyor, onu gösteriyor. Böylece kişinin gizleyebileceği hiçbir şey yok. Zaten kıyâmet günü herkese kendi hayat filmi gösterilir. O hayat filminin standartları içinde kişi hiçbir şeyi inkâr edemez. Baştan aşağıya inceler, hiçbir yanlışlığın mevcut olmadığını görür ve kaderine razı olur.
Allahû Tealâ Yûnus Suresinde diyor ki:
 
-10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.
 
 “Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm: Allah, selâm yurduna (teslim yurduna) davet eder.
 ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm: ve dilediği kişiyi Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.” Kimi, neyi dilediği kişiyi? Kendisine ulaştırmayı dilediği kişiyi.
 Bildiğiniz gibi Sıratı Mustakîm istikamet üzere olan, Allah’a istikamet üzere olan, Allah’a istikametlenmiş bir yoldur. Bir başka ifadeyle, insan ruhunu Allah’a ulaştıran yoldur.
Allahû Tealâ kimi Kendisine ulaştırır? Sadece Allah’a ulaşmayı dileyen kişileri Kendisine ulaştırır. Eğer biz insanlar Allah’a ulaşmayı dilemezsek, ruhumuzu Allah’a ulaştırmak bizim için bir değer ifade etmezse, hiçbir zaman ruhumuz biz hayattayken Allah’a ulaşamaz. Biz Allah’a ulaşmayı dilemedikçe cehennemden kurtulamayız.
 Bir insanın cehennemden kurtuluş noktası, onun bir talebidir: Allah’a ulaşmayı dilemek. Bu dilek varsa, dilek tahakkuk ettiği anda kişi 1. kat cennetin sahibi olur. Allahû Tealâ o kişiyi orada bırakmaz. Mutlaka mürşidine ulaştırır. Kişi tâbiiyetini gerçekleştirir, 2. kat cennetin de sahibi olur. Bundan sonra nefs tezkiyesi başlar. Nefsinin kalbindeki afetlerin %51’i yok olacaktır. Yerini nurlara teslim edecektir. Bunu da Allahû Tealâ gerçekleştirir. Kişiye zikir sevgisi verir. İbadet etmeyi zevk olarak yaşatır ve o kişi, hayatının en mutlu 7-8 aylık bir devresini, Allah’ın o muhteşem mutluluk dizaynı içerisinde geçirir. İşte bu, kişinin Sıratı Mustakîm’i aşması ve ruhunu Allah’a ulaştırmasıdır.
 Bir Sıratı Mustakîm var; Allah’a doğru istikametlenmiş yol. Kişiyi mutlaka Allah’a ulaştırır. Neticede de ruhunu Allah’a ulaştırdıktan sonra ölürse, cennetin 3. katı o kişi için geçerlidir.
Bir de Sıratı Cehîm var; cehenneme ulaştıran yol. Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkesin yolu mutlaka cehennem yoludur, Sıratı Cehîm’dir.
 Allahû Tealâ Ra’d Suresinde buyuruyor ki:
 
-13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
 
 “Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale: ve onlar vasıl ederler (ulaştırırlar)
            ma: şeyi
            emerallâhu: Allah’ın emrettiği şeyi
            bihî: O’na (Allah’ın Zatı’na)
            en yûsale: ulaştırma”
 Allahû Tealâ: “Ve onlar Allah’ın, Allah’ın Zat’ına ulaştırılmasını emrettiği şeyi Allah’a ulaştırırlar.” diyor.
 “ve yahşevne rabbehum: ve Rabblerine karşı huşû duyarlar
 ve yehâfûne sûel hisâb: ve kötü hesaptan (cehenneme gitmekten) korkarlar.”
 Öyleyse kim bu insanlar? Bunlar ruhlarını hayattayken Allah’a ulaştıranlardır.
Allahû Tealâ ruha: “İrciî ilâ rabbiki: Rabbine geri dön.” diyor. Bu bir farz emirdir ve mutlaka yerine getirilmesi şarttır. İşte bu huşû duyan ve Rab’lerine karşı kötü hesaptan korkan insanlar, onlar Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah onun ruhunu Kendisine ulaştıracaktır.
Allahû Tealâ Muzemmil Suresinde diyor ki:
 
-73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.
 
 “Vezkurisme rabbike: Rabbinin ismiyle zikret.
 ve tebettel ileyhi tebtîlâ: ve herşeyden kesilerek O’na vasıl ol (dön, ulaş).”
 Muzemmil Suresinin 8. âyet-i kerimesi, açık bir şekilde Allah’a dönmemizi, ruhumuzu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaştırmamızı emrediyor. Nasıl olacak? Kişi Allah’a ulaşmayı dileyecek, ondan sonra da hacet namazını kılıp Allah'tan mürşidini soracak.
Biliyorsunuz, hacet namazı gece yarısından sonra kılınan bir namazdır. 4 rekâtlık bir namazdır.
 1. rekâtta; Fâtiha’dan sonra 3 tane Âyet-el Kursî
 2. rekâtta; Fâtiha’dan sonra İhlâs, Felâk, Nâs
 3. ve 4. rekâtlarda da Fâtiha’dan sonra İhlâs, Felâk, Nâs okunur ve Allah'tan mürşid istenir.
Hepimiz mürşidimizi öyle bulduk. Allahû Tealâ bizlere mürşidimizi o standartlarda gösterdi.
Bütün insanlar için Allah’ın kanunu geçerlidir. Kim hacet namazını kılar da Allah'tan mürşidini sorarsa; eğer o kişi gerçekten mürşidine ulaşmak ve tâbiiyetini gerçekleştirmek istiyorsa, Allah ona mutlaka mürşidini gösterir.
 Allahû Tealâ Nisâ Suresinde diyor ki:
 
-4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.
 
 “İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ: muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine tevdi etmenizi (teslim etmenizi) emreder.
 innallâhe: muhakkak ki Allah,
 ye’murukum: size emreder.
 en tueddûl emânâti: emanetleri tevdi etmenizi, vermenizi, teslim etmenizi
 ilâ ehlihâ: onun ehline (sahibine)”
 Öyleyse emanetlerden bir tanesi de insanın ruhudur.
 Allah ruhunuzun da fizik vücudunuzun da nefsinizin de iradenizin de sahibidir. Ruhunuz da fizik vücudunuz da nefsiniz de iradeniz de birer emanettir. Kim ruhunu Allah’a teslim ederse o, 1. emaneti teslim etmiştir. Fizik vücudunu teslim eden, 2. emaneti de teslim etmiştir. Nefsini teslim eden, 3. emanetini de teslim etmiştir. İradesini de teslim eden, 4. ve son emaneti de teslim etmiştir. Ruh, fizik vücut, nefs ve irade, Allah’a mutlaka teslim edilmesi lâzımgelen, Allah’ın bizlere verdiği emanetlerdir.
Öyleyse Allahû Tealâ ne diyor?
“Ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl: Ve insanlar arasında hakemlik yaparsanız adaletle hakemlik yapın.” diyor.
Allahû Tealâ adaletle hükmetmenizi emreder. Diyor ki: “İnnallâhe kâne semîan basîrâ: Muhakkak ki Allah işiten ve görendir.”
 Görülüyor ki bunca âyet, hep insan ruhunun Allah’a ulaşmasının farz olduğunu ifade ediyor. Allahû Tealâ hep emir şeklinde (emrederek), Kur’ân-ı Kerim’de 12 tane âyetle ayrı ayrı bunu söylemiş.
 Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrediyoruz ki; bir sohbetimizi daha Allahû Tealâ burada tamamlamamızı nasip kıldı. Huzurlarınızdan bu noktada ayrılıyoruz inşaallah. Hepinizi çok ama çok seviyoruz. Allah hepinizden razı olsun. 
 

 
 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol